azat
azat (üye)
Kütahya / Amatör

Filistin Kanayan Yaramız

FİLİSTİN'Lİ ÇOCUĞUN MEKTUBU

Bağışlayın beni!
Kenarlarında renkli çiçekler olan mektup kağıtlarına yazmak isterdim.
Kelebek kanatları boyamayı,
Kuşların ötüşünü dinlemeyi,
Hatta uçurtma uçurmayı da öğrenebilirdim.

Bağışlayın beni.
Top ateşleri, bomba gürültüleri arasında doğdum ben.
Yaşım 13.

Ninniler yerine, makinelilerin takırtılarıyla büyüdüm.
Renklerden ilk önce, kan kırmızısını tanıdım.
Çiçeklerden önce, ölülerin arasında dolandım.
Hiç saklambaç oynayamadım kelebeklerle.
Üç yaşımdayken, en büyük abimi,
sekizimdeyken, ortancayı kaybettim.

Babamı ellerini bağlayarak götürdüklerinde dokuzundaydım.
Gömdüğümüzde onumda.
Ablam 15'inde terk etti evi.
15'inde kızlar okula gider.
17'sinde dantel örer.
Çeyiz sandığı düzer.
Bizim burada 15'inde kızlar savaşa gider.

Seçme hakkı tanımaz zorbalar bir genç kız olsan bile sana.
Ya evinde oturup ölümü bekleyeceksin.
Ha bugün, ha yarın diye diye yaşarken öleceksin. Ya da?
Ölümlerin ateşinden sesleniyorum size duyuyor musunuz?
Filistin'im ben anlıyor musunuz?

Ama yine de yaşıyorum işte.
Çünkü kanlı topraklarda büyürken yaşamayı
Çiçek boyamayı değilse de, mezar taşlarında çiçek büyütmeyi
Kelebek kovalamayı değil ama, tüfek tutmayı öğrendik.
Sokak aralarında mermi kovanlarından oyuncak yaptık.
Patlamamış el bombaları topladık.
Mayınların üstünde sek sek oynadık.

Bu kadar nefret, bu kadar acı arasında yaşamayı
Karanlıklar arasından güneşe bakmayı becerdik.
Onun için kocaman ve karadır gözlerimiz.
Onun için hâlâ sımsıcaktır, düşmana taş atarken nasırlaşan minik ellerimiz.

Evimizi yıktılar dün.
Bir baştan bir başa mahallemizi yaktılar.
Mermi kovanlarıyla misket oynarken biz, üzerimize bombalar attılar.
Üç arkadaşım can verdi.
Üç küçük çocuk.
Bağışlayın beni, kurtaramadım!

Sarkmıştı omzumdan aşağı kanlı kolum, uzatamadım.
Elim düştü yere, kolum çaresiz!
Kanlarımız karıştı birbirine, arkadaşlarım sessiz.
İşte orada kankardeş olduk biz.
Gözlerim karardı önce.
Başım döndü.
Ama uyumak istemiyorum.
Uyursam arkadaşlarım bu dünyadan göçer diye korkuyorum.

Bağışlayın beni!
Tutamadım kendimi.
Yapıştırmadım alnıma, açık dursunlar diye gözbebeklerimi.
Kaybettim kan kardeşlerimi.
Yaşım 13.

Burada çocuklar çocuk olmaz.
Bebeler bile yaşamak için beşikten siper yapar.
Çünkü İsrail denilen zorbanın Amerikan bombaları,
beşiklere bile mezar kazar.
Ölümlerin içinden büyüyorum.
Minicik yüreğimle, ateşlerin arasından, öfkeyle geliyorum.
Dudaklarımdan dökülen özgürlük türkülerini duyuyor musunuz?
Filistin'im ben anlıyor musunuz?

Y. Sarpdere

Tarih: 28 Temmuz 2006, 12:17 - İp: 81.***.**7.24
ad devrim
ad devrim (üye)
İstanbul / Amatör

Sayın azat. Ben Tanrı denen kavramın insan tarafından meydana getirildiğini düşünüyorum, ki bunu uydurmuyorum. Semavi dinlerden önce bu kavramı insan çeşitli biçimlerde ortaya atmıştır. Bu bir ihtiyaçtır daha önce de söylediğim gibi.

Verdiğiniz örnekleme sıkça kullanılan bir örneklemedir. Siz bilimsel bir örnekleme vermek istiyorsunuz. Veriyorsunuz da. Evet çevremizde insan elinin deydiği, şekillendirdiği pek çok ürün ardır. Ancak siz bu örnekleme ile yine kendi fikrinizin yıkımına sebep oluyorsunuz. Nasıl mı? İzah edeyim:

Masa bir nesnedir. Maddedir. İnsan bir masayı yapmadan önce masanın maddesi farklı biçimlerde doğada mevcuttur. Masa, farklı bir biçimdeyken, ağaçken insanın varlığına ihtiyaç duymaz. O yine var olacaktır. Ayrıca eğer içinde bulunduğumuz evrendeki uyumun bir tesadüf olamayacağını, bir tasarım olacağını dşünürseniz, o kusursuz evreni yaratan kusursuz beyinin de, yani Tanrı'nın da bir başka güç tarafından yaratılması gerekir. O da tesadüfen var olamaz. Ve bu sonsuz bir zincir gibi uzar gider. Söylemek istediğim eğer somut örneklerle Tanrı'nın varlığını ispatlamak yoluna giderseniz, o somutluğu, nesnelliği sonuna kadar göğüslemeniz gerekir. Yani nesnelliğin bir kısmını kabul edip, inancınızla çelişen kısmını reddetmek tutarlı bir davranış olmaz.

Ayrıca ben çevreme baktığımda daha neler görüyorum bilseniz. Ben her insanın bir annesi ve bir babası olması gerektiğini görüyorum. Bu sizin inancınızla iki noktada çelişmektedir. Neden? Çünkü Adem ve Havva'nın annesi ve babası yoktur. Ayrıca Kuran'da İsa'nın bir babası olmadığı belirtilmektedir. İsa'nın daha kundaktayken konuşmaya başladığı yazar. Siz etrafınızda tasarımsız masa görmüyorsunuz, peki kundakta konuşan bebek gördünüz mü? Şimdi bunun neresi inandırıcı, neresi bilimsel. Dediğim gibi bilim bir bütündür. Bir kısmını kabul edip diğer kısmını inanç ile zıtlaşıyor diye kabul etmemek olmaz.

Bilimin doğruları da değişir elbet. Çünkü her şey değişir. Başlangıçta ne vardı sorusu bugün bilimin de kesin bir yanıt veremediği bir sorudur. Ancak bilimsel gerçeklerden çıkarsamalar yapılabilinir. Örneğin madde var olmak için ruha ihtiyaç duymaz. Ancak ruh var olmak için maddeye muhtaçtır. Çünkü çevremize baktığımızda maddesiz ruh yoktur. Ancak ruhsuz madde vardır. Konuşabilmeyi, yazabilmeyi, alet yapabilmeyi insan doğa ile mücadelesi sırasında öğrenmiş ve bu konularda yetkinleşmiştir. Hazır bilgi yoktur çünkü. Bilgiyi sağlayan şey deneyimdir. Bu anlamda insan konuşabilme, cümle kurabilme becerisine dünya üzerinde var olduğu ilk zamanlarda sahip değildir.

Ben de bilimin cevaplayamadığı gibi Tanrı'nın varlığı konusunda kesin bir fikre sahip değilim. Ancak bilime inanırım ben. Bilim bize daha önce bilmediğimiz doğruları göstermiştir. Bir zamanlar insanlar bulutların üstünde tanrıların yaşadığına inanırlardı. Çünkü orada ne olduğunu bilmiyorlardı. Bugün bilim bunu cevaplandırmış ve bu inanç yok olmuştur. Şurası açıktır; inancın sebebi bilgisizlik ve onun yarattığı tedirginliktir, korkudur. Bizler bugün ölümden sonra ne olacağını bilmediğimiz için din olgusu hala varlığını sürdürmektedir. Ölüm denen bir şey olmasa bu inanç devam etmeyecektir.

Eğer Kuran'nın insanın eseri olduğunu iddia ediyorsanız buyrun bir tane de siz yazın sözünü anlamak zor. Çünkü ben Kuran'daki yazının insanüstü bir emeğin ürünü olduğunu düşünmüyorum. Benim için bugün kuran'daki edebiyat ve öngörüden çok daha üstün eserler mevcuttur. Bu eser sahiplerine örnekler verebilirim; Dostoyevski gibi, Karl Marks gibi. Bu kişilerin eserlerinin Kuran'dan aşağı kalır yanı yoktur. Eğer okumadıysanız tavsiye ederim. Ancak bunun için önyargılardan arınmanız gerekli.

Sayın azat ben Kuran'ın yazıldığı dönemin sosyal şartlarını temsil ettiğini söylerken sebeplerimi de ileri sürdüm. Yani peşin hükümlü değilim. Size daha önce de söyledim. Ben inançlar üzerine fikir sahibi olmadan önce o inancın kitabını okurum. Müslümanların davranışları üzerinden İslamı yargılamam. İslam'ın kitabı Kuran üzerinden yargı

 

Tarih: 25 Ağustos 2006, 14:12 - İp: 85.***.**3.20
azat
azat (üye)
Kütahya / Amatör

…Gülmen için kalan tek neden; artık hep seninle, üzülme Allah hep bizimle…
bitecek bu sesler, sen taş değil çiçek toplayacaksın.
Gözlerin kan gibi değil deniz gibi parlayacak.
Yüzünde gözyaşları değil güller açacak.
Dua edecek dillerin beddua değil…


Aynı günde başlıyor hikayemiz,
Sen benden ben senden habersiz…

Uykusuzluğun verdiği ızdırabı taşıyamayan bedenim tutunacak dal ararcasına sallanıyor. Ellerim titriyor, gökyüzünün maviliği arasında gözlerini hatırlıyorum ve gözlerinin yok oluşunu…
Belki okuyamayacağın satırları işliyorum dantelime belki de sana ulaşmayacak danteli en amansız derdine çare olur diye işlemekten de alıkoyamıyorum.
Uzun bir yolculuğa çıkıyoruz şimdi.
Kapılar ardındaki senin kapına Filistin diyarına ulaşmanın vereceği duyguyu bekliyor kalbim.
Mavi gözlüm demiştim, gülmüştün.
Gözü anlamıştın da sanki…
Gülüşündeydi cevap gülüşün o ne dercesine parlıyordu.
Renk demiştim bilmez misin yoksa?
Masmavi gözlerin masmavi bulutlar gibi dolu yağarcasına boşalmıştı.
Gözlerinin mavi olduğunu bile bilmeyen sen kırmızıdan hem de kan kırmızısından başka renk bilmiyormuşsun oysa.
Gelelim hikâyemize sen dünyaya” merhaba” dediğinde, ben dünyaya gelmenin şaşkınlığı içerisinde gülücükler saçıyormuşum.
Oysa sen Rabbimin lütfü ile sanki başına gelecekleri biliyormuşçasına lanet okuyormuşçasına feryat basıyormuşsun etrafına.
Senin adın Filistin olmuş, benimki gülücük.
Ben her güldüğümde sen soluyormuşsun gülen güle inat.
Hiçbir şeyimde yokmuş gözün oysa ben her hatıranı en çok ta neyini kıskanmışım biliyor musun?
Hani abinin cansız bedeni ardında boynunda salınan emzik vardı ya onu.
O emzik ki cansız olmasına rağmen kan ağlıyordu bir annenin yavrusuna verebileceği en değerli hazine olmanın endamıydı.
En çokta hatıralarının kıskandım onun.
Bombalar ardında saklı inleyişleri dinlemek isterdim bir annenin yavrusuna sahip olabilmek için çırpınışı, çok çaresiz kaldığımızda adım atacak takatimiz olmadığında ölüme boyun eğmenin ne demek olduğunu bilmek ve o yavrunun gülücük seslerini dinlemek isterdim o ufak ve pek masum emzikten.
Emziği takanın kaderiymiş bombalar.
Ama bekle kardeşim benim senin gibi emziğim yok ama kaderim var kaderimde ise Filistin var.
Annenin elleri karıncalanmış, sana dua etmekten.
Baban, baban, senin baban…
senin doğmanın bedeliymiş ölmek babana…
anlamaz gibi bakmasın bakışların yalan değil sana yazdıklarım.
Üzülme üzülme be Filistin dedim ya kaderinmiş bu senin…
her gün ninni deyip uyuduğun iniltileriymiş kızıl çöllerin, masum abilerin…
sen rahat uyu diye iniltiler…
Gene mi uyandırdılar seni Filistin…
namluyu dolduran kurşunların sesi gene mi rahatsız etti seni…
gene mi bi çocuk çığlıkları kapladı semayı…
gene mi gene mi gene mi…
Komşunuzun küçük bir oğlu varmış kendi kardeşini hatırlatırmışsın ona kendi ufak ama gördükleri çok büyükmüş.
Onu anlatalım birazda küçük elleri çiçek toplayacağına taş toplarmış hem de kırlardan bayırlardan değil sokaklardan…
annesinin babasının taze kanlarıyla yıkanmış dar sokaklardan.
Kalem tutacak elleri, ufacık parmakları silah tutarmış.
Silah tutmanın, taş toplamanın bedeliyse ölümün keskin virajından dönerek elsiz kalmakmış onun için.
Elleri yok ama seni sevmesi için kin, nefret dolu bir kalbi varmış.
Üzülme be sana değil kini, nefreti…
seni sevmesini, senin gülmeni benim ağlamamı engelleyen herkese her şeye…
ufacık çocuğun kalbine kim yerleştirmiş kini, nefreti…
kötü bir haberim var sana, artık alıştın anlaşılan kötü haber duymaya, baksana her zamanki gibi hiçbir değişiklik yok simanda gene ağlıyorsun gene gene. komşu teyzen bakacak artık sana.. annen mama almaya gitmiş.
Mamalar çoook uzaktaymış.
Keşke aç kalaydım deme mamalar seni uyandıran seslerin ardından geriye kalan küçük kardeşlerin içinmiş.
Artık amcanda var baban yerine seveceğin…
ağlama nolur bak yalnız değilsin artık ben varım..

 

Tarih: 26 Ağustos 2006, 11:01 - İp: 81.***.**7.24
azat
azat (üye)
Kütahya / Amatör

Ey Filistin !…

Şeytanı taşlayan Hacer’ in eli, mü’minlerin yüreği, peygamber (SAV)’in müjdesi istikbal neslinin diyarı Filistin. Ebrehe’nin korkulu rüyası, Ebabil kuşağı yiğit çocuklar. Selam size. Şeytana taş, insanlığa gül atanlar, cennet karşılığı canlarını satanlar. İntifada ile Siyonizm’in çanına ot tıkayan, hesabına su katanlar. Melekler ordusu merhaba. Cihadınız mübarek, zaferiniz kutlu olsun.


Ey dünkü ilimiz, Edirne’miz, Diyarbakır, Urfa’mız. Ey Kudüs, Ey Mescid-i Aksa!.. İlk kıblemiz ve haremimiz, Peygamberimiz (SAV)’in emaneti, o büyük mucizenin, Mirac’ın ilk durağı, mekanı sensin. Çok acılar çektin, masum ve mahzunsun. “Haçlı Seferleri”ni teşvik etmek yetmiyor, seni yıkmak istiyor, enkazını düşlüyor, secde edenlerini vuruyor, öldürüyorlar. Direnen çocukların kolları taşla kırılmakta, bebeklere kurşun sıkılmaktadır. Selam sana, selam sana ey Mescid-i Aksa, sana sahip çıkana, şanlı direnişine, uğrunda ölmesini bilene de selam. Müjde bekleyene, güzel günlerin için yaşayana, gün sayan mü’minlere selam olsun.

Ey İsrail !..

1897’de Basel’de toplanan Siyonist Kongre’nin ürünüsün. Kurulabilmen için Sultan II. Abdulhamid’in azledilmesi, Osmanlı’nın yıkılması gerekiyordu. 2 Kasım 1917, İngiltere’nin “Balfour Deklarasyonu” ve himayesiyle “A” ülkesi, “B” ülkesini, “C” halkına, yani size hediye etmişti. Müslümanların elinde 1000 yıllık sulh ve selamet şehri Kudüs barut kokmaya, kan sızmaya başladı. 29 Kasım 1947’de ve BM’nin kararıyla ikiye bölünen Filistin topraklarında “Küçük İsrail” i kurmuş oldunuz. 1500 Yıllık İslam beldesini “Ebedi Başkent” olarak ilan, kabul etmeyenleri ‘hakkınızı çiğnemek’ le itham ettiniz. Zulmünüz arttıkça topraklarınız genişledi, resmi sınır belirlemediniz. Nihai hedefiniz “Büyük İsrail”i kurmak, Anadolu topraklarını da çiğnemektir. Bütün mason locaları, finans kapital ve uluslararası kuruluşlar sizinle, Allah (CC)’ da bizimledir. Sonuç mu ? Bekleyiniz, görünüz.

Ey Dünya !..

Hukuku, insan hakları ve BM’iyle körler, sağırlar ve dilsizlerin, yürekleri kayalara taş çıkartacak kadar katıların dünyası. Küresel düzen diye yeryüzünü ateşe verenler. Güç karşısında insanlaşan, güçlü olduğunda eli sopalı gezen, güce tapanlar. Kalabalıklar, boş gözlerle etrafına bakınan, sessiz duran, sırasını bekleyen kurbanlıklar. Ve siz yöneticiler, İsrail lobilerine muhtaç olan, ekonomilerini İMF’ye teslim edip çıkarlarını onlarla bütünleştirenler. Stratejik ittifakınız, dostluğunuza devam ediniz. İsrail’i gerçek yüzüyle tanıyacağınız günler gelip çattığında geç kalan sizler olacaksınız.

Ey Anadolu !..

1000 Yıl canınla koruduğun, hukuk ve barışla süslediğin Kudüs’ün, Mescid-i Aksa’nın hamisi, sahibi ve sorumlusu sensin. Her inancın güvenip sığındığı “Emin Belde” sensiz her gün kan ağlar. Gel koca millet, şefkatin, cesaret ve şecaatinle gel. Kıblene kasteden, yıkmak isteyenler gür sesin, hayat veren nefesinle sinecek. Ölmediğini, hayatta ve diri olduğunu, ayağa kalkabildiğini göster ki, mescidin gülsün, çocuklar ölmesin.

 

Tarih: 28 Ağustos 2006, 09:53 - İp: 81.***.**7.24
azat
azat (üye)
Kütahya / Amatör

bir tebessüm;
ellerimde çiçekler var ey çocuk..
öpülesi ellere verilecek !
güller dizeledim hayatının her anına..
tanklara da tebessüm edilir mi hiç!
bilmiyorlar… bilseler tebessüm edenin sapanında ÖZGÜRLÜK olduğunu. Bir avuç tebessüm sana,ey perçeminde gül barındıran…



bir umut..
bir tebessüm..
bir dua…

bir umut;
ey çocuk !
geceden sabaha bin bir türlü umutla uyanıyorum.
umut türküleri çalıyorum gecenin haşin bakıslı koyuluğuna..
anlıyorum..
özlüyorum.
ve seni düşlüyorum…

ezberledim yüzünü.
taş tutan minik ellerini,sapanı germeye yeten yüreğinin ritmini…
hani sapanı inadına geriyosun ya kafire,yüreğini tut küçüğüm fırlamasın yerinden..

neden bu kadar korkuyorlar ki sapanından!
neden hala toplatıyorlar taşlarını !
korkuyorlar a çocuk.
Korkuyorlar…

yoksa yüreğini mi koydun sapanına!
füzelerine karsılık…
umudun ile mi sıktın ellerindeki tasları?
en teknolojik ölüm makinalarına ..
ya fırlatırken kalbinin deyişleri?
ona ne demeli ey adı özgürlük konan!

umudumuz var,yitmeyen yitmeyecek olan..
umudunuz var..

bir tebessüm;
ellerimde çiçekler var ey çocuk..
öpülesi ellere verilecek !
güller dizeledim hayatının her anına..
tanklara da tebessüm edilir mi hiç!
bilmiyorlar..bilseler tebessüm edenin sapanında ÖZGÜRLÜK olduğunu.
bir avuç tebessüm sana,ey perçeminde gül barındıran..

özleyiş baki..
tebessüm ebedi…
düşlerim var inan sadece sana saklı..
içerisinde tebessüm olan.
hayallerim var …
içerisinde SEN olan,taşlar olan..

bir tebeesüm kırıntısı..
olsun.
yeter ki sana edilsin..

ve bir dua;
‘’paylaşınız ki kardeş olasınız!!

kardeşimsin.
kardeşciğimsin..
yürekten dilemeyen,dilemiş midir?

‘’ya RABBİ,halim sana malum..’’

ey gül-i rana,
ya yürekten konuşmayan,konuşmuş mudur!
mürekkebini yüreğinden alan kalemimimin deyişleri
tükenmez ben böyleyken,
ey ÖZGÜRLÜK’te açan lale..
halime söz,hüsranıma deva bulamadım..
DUALARIM.
DUALARIM.
DUALARIM…

..ki;
UMUDUM,
TEBESSÜMÜM,
var..
BİLESİN !!

 

Tarih: 30 Ağustos 2006, 10:40 - İp: 81.***.**7.24
azat
azat (üye)
Kütahya / Amatör

Ey iman edenler! Sabredin. sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. (Cihat için) hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.” ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ
(200)

Selamların en güzeli olan Allah’ın selamı üzerinize olsun. Esselam-ün Aleyküm…

Yeri, Göğü, Havayı ve Suyu yaradan mevlamıza sonsuz hamd-u senalar olsun. Hamd ve Senalar onadır, İyiyi ve Kötüyü, Acıyı ve neşeyi, her şeyin hayırlısını bize nasip eden, Baki olan ve en doğruyu bilendir…

Bir müslüman olarak imtihan edildiğimizi ve sınandığımızı unutmamalı, nefsimizin zayıflığına yenik düşmemeliyiz…

Siyonist israil 1917 yılından bu yana işgal ettiği Filistin’de planlı bir şekilde hayallerindeki “CENNET’İN KRALLIĞI” için kan akıtmakta, 100000′lerce müslüman Filistin’in Şehit ederek her gün 10′larca müslüman Filistin’li kardeşimizi Şehit etmektedir… Bir müslüman ve inan olarak her zaman uyanık ve sağ duyulu olmalı, “Komşusu Aç İken, Tok Yatan Bizden Değildir” desturuna bağlı kalmalıyız…

Ey İslam alemi artık uyan!
Dün Filistin işgal edildi, ardından Afganistin, daha sonra Irak ve bu gün Lübnan. Sırada Suriye ve İran… Daha sonra sıranın kime gelebileceğini kim bilebir!? Siyonist düşünce her geçen gün biraz daha ileri gitmekte, Her geçen gün daha fazla mahsum insanı Şehit etmekte… Bu gün Lübnan da mahsum insanlar kimyasal silahlar ile Şehit edilmekte, Bu gün Lübnan köylerinde insanlar katledilmekte, Bu gün İnsanlar yataklarından kabus içinde, bomba ve silah sesleri ile uyanmakta…

Zaman İNTİFADA zamanıdır, zaman tekrar bir avuç israil siyonistini tükürükle boğma zamanıdır, Zaman ümmetin birleşmesi, tek yürek olup, bir bilek gibi vurması zamanıdır…

Ey Müslüman!
Bir Müslüman olarak üzerimize düşeni, bize verilen görevi yapmak, Siyonist mallarını almamak ve insanların bu haklı davayı görmesini sağlamakla işe başla! Sen de bir Müslüman olarak yapabileceğin her şeyle bu haklı davada yer al, rol al…

Ey Filistinli Kardeşim!..
Sen ki Mevla’mın seçkin ve iman’lı kulu. Sen ki haklı davanın yürekli insanı. Sen ki gövdesini kurşunlara sipeder eden Müslüman. Her şeyin en iyisini bilen Mevlamıza binlerce defa şükürler olsun. Bu dava da mertebelerin en yükseği Şehitlik mertebesi hakkın, Cennet mekanın olsun…

Bizler sabahın erken saatlerinde yatağımızda miskin, miskin yatarken! Sen her sabah siperlerde ve sığınıklarda, Kurşun ve bomba sesi ile kalkıp yüreğindeki Allah aşkı ile, Mevlay’ı zikrediyorsun. Bizler; Geleceğimiz, eğitimimiz, kariyerimiz derken. Sen; İman’ım, Vatan’ım, Mukaddes’i değerim diyerek koca israil tanklarına taşlarla karşılık vermektesin… Biz haklı davanda yanında saf tutamadık hakkını helal et. Biz dünya işlerinden, her gün bir yakınının Şehit edilmesine engel olamadık hakkını helal et…

Sen ki; Bu Kitap-ı mukaddes, bu din ve savunduğun değerler için Şehit edilen insan. Mevlam bizlerin de, senin yanında saf tutmasını nasip etsin. Mevlam bizede senin cesaret ve imanın’ı nasip etsin… Biz Müslüman kardeşlerin olarak sana layık olamadık hakkını helal et… Sen açlıkla nefsini imtihan ederken, Biz sana sıkılan merminin ödemesini evimize siyonistlerin mallarını sokup tüketerek sağladık. Sen gece, gündüz siyonistlerce taciz edilip şehit düşürülürken; Biz siyonisletrin malları ile eğlendik, hoş ve güzel görünmeye çalıştık… Haklı davanda, sana layık olamadık hakkını helal et…

Unutma!
Sen mertebelerin en yükseğinin sahibi,
Peygamberlerin arkadaşı, cennet ortağısın,
Sen bir müslümanın imreneceği iman’a sahip, ölümü kurtuluş ve yaradanına kavuşma olarak bilensin. Mevlam herşeyin hayırlısını bilen ve nasip edendir. Hakkını Helal Et…

 

Tarih: 4 Eylül 2006, 11:24 - İp: 81.***.**7.24