m.m.gökhan
m.m.gökhan (üye)
Samsun / Amatör

Görsel Algılama 1

Bu konuyla ilgili olarak dikkatinizi çekeceğine inandığım bir tezi ortaya koyarak yorumunuza açmak istiyorum..

Erkekler ayna karşısında yalnızca kendilerini gördükleri halde,

Kadınlar kendilerinin bir başkası tarafından nasıl görüldüğünü görürler!...

Böylesine bir algılamanın insan beyninin farklı algılamalara cins farkıyla kattığı ayrıcalık, fotoğraf sanatında olduğu gibi diğer tüm konularda da belli bir farklılık ve ayrıcalık doğurur... Bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da belirgin bir kapsam genişliği ve üstün ayrıcalık onları farklı hale getirir... Özellikle erkek egemen toplumlarda onların üretimleri sıradışı ve genel kabul(erkek normları açısından) dışı özellikleri nedeniyle ya garipsenir, yada çılgınca bulunur....

Kadınlarımıza yeteri kadar özgürlük ve hür düşüncelerinin temsili olanağı verebilsek bambaşka bir dünyayı keyifle yaşabileceğimizi düşünüyorum...

En azından aynaya farklı bir bakış açısıyla bakmayı deneyecek her erkeğin üretim gücünün şimdikinden çok daha fazla ve farklşı olacağından eminim....

MERHABA
M.M.Gökhan YERLİKAYA

Tarih: 6 Şubat 2006, 23:04 - İp: yok
zapcom
zapcom (üye)
Bursa / Stüdyo Fotoğrafçısı

selamlar gelen yazıları okudum gerçekten güzel bir forum başlığı öncelikli bunu belirtmek istiyorum. en güzelide seviye gayet iyi bu da çok önemli bence. burada birşeyler paylaşılmak isteniyor güzel bir durum. bana göre görsellik nedir.. görselliğin bir çok açılımı var bu konu üzerine gerçekten çok konuşulur..ama her insana göre farklılık göstereceği kesindir. bunda bir kural yoktur. sanatta bir kural yoktur bence. mesela bir portre fotoğrafı illa gölgeli veya illa net bir şekilde kadrajı dengeli olmak zorunda değildir. portreyi önce çıkaracak genel unsurlara uyarak çok farklı görsellikte olabilir bu kişinin kendi yaratıcılığına kalmş birşeydir. bunu belirtmek istedim çünkü ben sanatta kural tanımıyorum. kural vardır diyenleride anlayamıyorum. sanatı bir kalıba sokmak bence çok anlamsız bu bence biraz da aşk'a benziyor aşk konusuna girmeyim baya uzar yazı

Şahsım adına konuşacak olursam fotoğraf çekmekten çok yapmayı tercih ediyorum. çünkü fotoğrafı "çekiyorsun" belli bir objeyi senin gözünle fotoğrafa, hayata aktarıyorsn bir nebzeye kadar YARATICILIK var. belli bir noktadan sonra bence yok. çünkü olağan bir objeyi sen çekiyorsun.tabii ki buna saygım sonsuz elbette amuda kalkarak çekecek halimiz yok bu çok hassas bir nokta umarım yanlış anlaşılmam. bana göre fotoğraf yapmak belli bir konuyu en vurucu noktasından ele alarak onu işlemek fotoğraf çekmekten daha zor.. çünkü bu senin hayal gücüne kalmıştır..eğer sen birşeyleri hayal edebiliyorsan bu hayatının her noktasında vardır bu farklı olmak adına yapılan birşey değildir. kişi hayatta kendini hangi noktada hissediyorsa veya hangi noktada olmak istiyorsa orada olmalıdır bence.. fotoğrafçı bence hayatı farklı görmelidir.. herkesin hergün gördüğü şeyi hayata kendi bakış açısını kataraktan bizlere aktarmalıdır..samimi bir itirafta da bulunmak istiyorum ; uyurken aklıma bazı şeyler geliyor geçende olmuştu durduk yerde yani bildiğin uyuyorsun aklıma bir kurgu geldi hemen uyandım elime kağıdı kalemi aldım resmini çizmeye başladm belki sabaha unutabilirim diyerekten,hemen o anda çizmeye çalştım rüyamda gördüğüm şeyi ertesi günü de fotoğrafladım... hayallerinizde beslediğiniz dünyayı hangi derecede aktarabilirseniz siz o sunuzdur. ben şahsi görüşlerimi belirttim umarım yanlş anlaşılmam herkese sevgiler saygılar....

 

Tarih: 8 Şubat 2006, 23:31 - İp: 85.***.**9.97
centurion
centurion (üye)
İstanbul / Meraklı

sevgili thalassa sizinle sohbet etme mutluluğuna yeniden eriştiğim için ben de sevindim.
insan beyni o denli mucizevi bir organ ki, onu tam anlamıyla kavrayabilmek için beynimiz yetersiz kalıyor!
yakın bir geçmişte, biraz da zorunlu sebeplerle, beynin nasıl çalıştığı ve beyin loblarının önemi konusuyla ilgilenmiştim. öğrendiğim şeyler karşısında hayrete düştüğümü hatırlıyorum. buradaki dostlarım mutlaka biliyorlardır, onların aflarına sığınarak belirtmek istiyorum, sağ beyin lobu baskın kişilerin görsel algılama konusunda da başarılı oldukları saptanmıştır. üstelik sadece görsel algılama değil, aynı zamanda sanatsal, sezgisel ve yaratıcılık yönleri de daha gelişmiştir. burada büyük adamı albert einstein'in şu sözünü tekrarlamak istiyorum: "sezgisel (sağ) beyin kutsal bir armağan, manyıksal (sol) beyin ise sadık bir izmetçidir. ne acıdır ki modern yaşam anlayışında bizler hizmetçiye tapıp, tanrısal gücü bozup kirletiyoruz."
2'den fazla cinsten bahsedilmesi konusunda mutabıkım. diğer taraftan, beyin loblarının baskınlık derecesine göre de sonsuz sayıda farklılıktan da söz edilebilir. varsayalım ki, her insan doğuşta şu veya bu derecede sanatsal, sezgisel, yaratısal yanıyla birlikte dünyaya gelir. ancak aile, toplum ve diğer sosyo-kültürel ve sosyo-psikolojik koşullar onu bir kalıba sokmaya çalışır. çevre bu konuda ne denli "başarılı" olursa, kişi de yaratıcılktan o denli uzaklaşmış olur.
gökhan beyin dile getirdiği, "doğada çizgi yoktur" sözünü ben de ilk kez, yanlış hatırlamıyorsam lisede resim hocamızdan duymuştum. komik olan, bu son derece derin anlamlar içeren sözü sadece resim yaparken çizgi çizmemek gerekir şeklinde anlamıştım!
bugünse, şunu söyleyebilirim: "doğada çizgi yoktur ama bunu sadece sağ beyin lobu baskın kişiler algılayabilir."
not: ilgilenen dostlara, beyin loblarıyla ilgili çok güzel bir kitap var, tavsiye ederim: h. alp boydak, beyin yarım kürelerinin gizemi, beyaz yayınları.
ayrıca algılama ve görme biçimleriyle ilgili olarak da, (john berger, görme biçimleri, metis yayınları) yararlı bir kaynak.
selamlar...

 

Tarih: 9 Şubat 2006, 14:05 - İp: 213.***.**4.130
m.m.gökhan
m.m.gökhan (üye)
Samsun / Amatör

Tartışmaya katılan ve bu konudaki düzeyli görüşleriyle içeriğe katkı koyan herkese teşekkür ederek MERHABA

İnanın büyük bir heyecanla oturuyorum bilgisayarın başına... Hani elimde olsa herkese bir bardak çay ısmarlamak geliyor içimden ... Yada bilmem ki dostlarım ne içmek isterlerse işte...

burada büyük adamı albert einstein'in şu sözünü tekrarlamak istiyorum: "sezgisel (sağ) beyin kutsal bir armağan, manyıksal (sol) beyin ise sadık bir izmetçidir. ne acıdır ki modern yaşam anlayışında bizler hizmetçiye tapıp, tanrısal gücü bozup kirletiyoruz."

Sayın centurion'un hatırlattığı Einstain'in tesbitinin algıları kapalı birileri tarafından doğru anlaşılması oldukça zor görünüyor. Oysa bu tesbiti yorumlamaya doğru algılamaya mecburuz. üstelik bu konuda biribirimize ne kadar yardım edebilirsek o kadar insanlaşacağız!... Öyle ki yeryüzünde tartışılmaz bir hakimiyet kurmuş insanoğlu, bu algılama eksikliği nedeniyle kendi geleceğini hızla yok etmeye 'yükselme ve yücelme'adına ilerliyor!... Tam onikiden vuran bçyle bir tesbit adına tekrar teşekkür ederiz.
Bu konuyu açarken yaşam içinde kaçırdığımız yada yakalayabildiğimiz detayları paylaşarak biribirimizin önünü açabileceğimizi, birikimlerimizle biribirimizin farklı yaşam yollarını genişletebileceğimizi ummuştum. Daha şimdiden otobana dönen bu yolun yolcularını umalım ki bir çok insan değerlendirsin...

Bilgiye saygıyla eğilirken bunu aklımıda değil, yaşamımızın tam ortasında tutmayı başarabilmek için ortak bir destek noktası oluşturabiliriz belkide...

Bu anlamda değerli dostum thalassa için kendimle ilgili bir hatırlatma da yapmak isterim...

Sanatsal yaklaşımları da belirleyen yine algılamalarla ilgili sanırım. En azından benim için bu mütevazilik meselesi benim için kaçınılmaz bir gerçek. Neyi fark ediyorsunuz biliyor musunuz?! Geçmişin algılama düzeyinde yaratılan sanata katkı koyabilmek için yeteneklerinizin cılız bir kürdan yarısı gibi titreyip durduğunu! Böylesi yapıtlar karşısında farkediyorsunuz ki size sadece tasarım gücünüzle çok özel objeler planlamak kalmış... 27 yılda bitirilmiş bir mermer heykelin yapım aşamalarını düşündükçe bunu daha iyi anlıyorsunuz. Geçen sene, içinde bulunduğum gerçekler bana 6 gün içinde 3 metre boyunda bir dikilitaşın yontulması gerekliliğiyle karşı karşıya bırakmıştı. Bu taşın üzerinde tatmin edici bir sanatın varlığından söz etmek mümkün mü! Sanat üretmeye soyunmuş bir kişi olarak beni ağlatan ve sizin de gözlerinizi yaşartacak bir çok hikaya barındırıyorum beynimde ve bunun değişmesi gerekliliğini sizler gibi görmeyi bilen insanlara ulaşarak birliktelikler kurarak ve lütfen beni yanlış anlamayın, biribirimizin ufkunu zorlayarak başarabiliriz diye düşünüyorum... Böylesi problem yumağı bir dünyada ve hemen her konuda (sanat da dahil) kaydedilen BAŞAŞŞAĞI gelişmeler! karşısında mütevazi olmamak mümkün mü?

Birey olarak üzerimize düşeni yapmaktan bizi alıkoyan ana neden algılama eksikliği değil mi?

Şu beyin loblarınıdan sağ tarafta olanını daha verimli kullanmanın bir yolu yok mu? Mümkünse bu lobu kullanım sıklığı artırıla bilinir ve geliştirilebilir mi?
Acaba GÖRSEL ALGILAMA tartışması bu konuda bize hizmet edebilir mi!...

Hepinize sevgi ve saygılarımı gönderiyorum...

 

Tarih: 9 Şubat 2006, 17:43 - İp: 81.***.**4.228
n.baba
n.baba (üye)
Ankara / Amatör

mm gökhan foruma hoş geldin. güzel bir konu güzelbir fikir ortamı.hepinizin yazılarını dikkatle okuyorum.Beyin deyince aklıma geldi insan beyninin çok küçük bir yüzdesini kulanabiliyormuş (bu rakkam şu anda aklımda deyil)ceviz ve beyin ile ilgili bir yazıda okumuştum .Mükemmelliği tartışılmaz bir organımız.hoşca kalın.

 

Tarih: 9 Şubat 2006, 18:59 - İp: 85.***.**2.192
zapcom
zapcom (üye)
Bursa / Stüdyo Fotoğrafçısı

%5 ini kullanabilen dahi oluyor bu zamana kadar %6 sndan fazlasını kullanabilen olamadı. artık siz düşünün bunu bir yazıda okumuştum bende. n.baba ya katılıyorum. sanırım %100 ünü kullanan süpermendi )

 

Tarih: 9 Şubat 2006, 20:51 - İp: 85.***.**5.161
thalassa
thalassa (üye)
İstanbul / Amatör

selamlar dostlar,

Cent üstadın bahsettiği kitabı alıp okuyacağım. Ben bu konu ile ilgili en son okuduğum kitap ''Beyne hava değmeye görsün - Tübitak yayınları’’ idi. Benim ikiden fazla cinsi kullanmamın nedeni ise, sanat ve zanaatlar da tarihlerden beri hep öne çıkmalarını anlatabilmek idi.Ben o nedenle, bu ve benzeri konularda 2 den fazla cins diye bahsediyorum.Diğer türlü kullanırsam konu mutlak surette dağılacaktır.

Sn. Gökhan’ın bahsettiği sadece görsel duyarlılık değil de, sanat içeren her konuda toplumdan hakkı ile beklediği seviyeye gelmesi, biraz da ekonomik ve dinsel baskıların engellediğini düşünüyorum.Bu nedenle de görsel duyarlılık toplumda gerektiğinden yavaş ve sayıca az insanda geliştiğini sanıyorum.Yani temelinde sosyolojik öğeler yatmakta. Toplumun belediye başkanı ettiği birinin , heykeltıraşın heykelini al aşağı ettiğinde o heykeli koruması gereken halk olmalıyken, başka güçler neden oluyor.O güçleri elinde bulunduranların da aklından şüphe duymaktayım. Birileri ne yapmaya çalıştıklarını anlamıyor.Ben dahilim bunlara.
Zaten bu nedenlerden dolayı Sn. Gökhan'ın mütevazılık konusuna karşı çıktım. Çünkü mütevazı olamaz ki insan, olsanız bile kendinize mütevazı bir insanken, yaşadığınız toplum içinde birden Narkisos’un çiçeği olarak bitiveriyorsunuz topraktan ve de birileri bu çiçek çokkkkkkk ama çokkkkkkk güzel kokuyor diyor..Koparıp diğer çiçeklerin yanına koyalıma kadar gidiyor bu cümlenin sonu..Çünkü biliniyor ki aspirin de koysa , vitamin de koysa, sonunda solacak ve ölecek.Yine bir yani diyerek; sonuçta koca bir sütunu heykel yapmak için verilen zamanın 6 gün olarak verilen süre, inanın çok absürd gelmiyor.Çünkü, psikolog arkadaşlar kızmasın ama biraz onların alanına dalmak zorunda kalacağım. Ortada sizin beceremediğinizi beceren insanlar varsa, onlara genelde saygı duymak yerine, kafasını ezmek bizim tüm tarihimiz boyunca defalarca yapıla gelen alışkanlıklarımızdandır..Ve zaten yapılana saygı duymayan insanların çoğunlukta olduğu bir toplumda, sizin diğerlerinden iyi bir şey yapmanız yeterlidir mütevazı olmamanız.. Başka türlü koruyamazsınız çünkü kendinizi.Diğer yandan , sizi üretecekleriniz rahat bırakmazken, geri kalanların pusu da beklediklerini bilmek de var. Bu biraz bir yönetmeni takip eden sinema sever, bir ressamın son çizdiklerini, belki de sn. Gökhanın yeni tıraşlayacağı heykelle anlatımlarını bekleyen insanların çoğunluğu…. Geri kalanı sizler tamamlarsınız sanıyorum…


Düşünün ki bir mahallede yaşıyorsunuz, mahallenizdeki evlerin bir çoğu sıvasız duvarlarla , hepsi birbirine benzer , ne ergonomik nede görsellik açışından düşünülmemiş.Ve orada büyüyorsunuz. Ara sıra çıktığınız gezilerde ancak nasıl yapılabildiğini aklınızın almadığı, sanat/ustalıkla yapılmış tarihi binalar, hiçbir zaman içinde sizi barındıracağına emin olmadığınız yeni modern pahalı, cm. si dolarlarla olan yapılar görüyorsunuz. Ama sadece bakıyorsunuz, sizi çok da ilgilendirmiyor, çünkü içlerinde yaşama şansınız hiç yok!Görselliği aradığınız yerler cep telefonunuz, giydiğiniz ayakkabı, içtiğiniz sigara paketinin şekli. Komiktir iyi dekore edilmiş kahveye bile adım atamayan bireyler ve şekilcilikle, görsel duyarlılığın karıştığı dönemden geçen bir dünya..

Elden geldiğince konu dahilinde kalmaya çalıştıysam da, sanıyorum biraz dağıldım gibi.Bu nedenle özür..

Herkeslere sevgiler…




 

Tarih: 9 Şubat 2006, 21:59 - İp: 85.***.**7.145