nafi sen

-
Çocuklar Ölmesin
Sony
-
- 6573
- 5 Nisan 2008
- Ayın Konusu (Çocuk Olmak)
Çocuklarıda Vurdular
çocuklar ölmesin
bir toz bulutu merminin yere vurmasıyla yükseldi
bir mermi barutla beslendi
gözleri kördü onun
kördü gözü kahbe ordunun
uçuyordu mecburen
uçuyordu istemeden
vahşi ellere inat gidiyordu
gözleri kördü kurşunun
korkak ürkek bir yavrucak
bir dam altı yok ki sığınacak
babasının eteğinden tuttu
ağlıyoydu
gözlerine bakın
yana kaydı
aradı
canyoldaşı oyuncağı
saçı başı hep topraktı
şimdi kancık bir silahın izi
oyuncakları öksüz bıraktı
toz bulutu.. mecburdu
tozduman... mateme boğdu
...........demeyin erkekler ağlamaz
...........rahat bırakın... ağlıyacağım
...........yağmur zamanım geldi
...........gök gürültüsü gibi haykıracağım
...........çocuk... masum yavru
...........affet beni
...........çek gözlerini gözlerimden
...........çek.. matemimdeyim ben
...........gözlerini gözlerimden
...........utanıyorum
...........dayanamıyacağım ağlıyacağım
...........oğlum kızım evladım nasıl derim ben
...........çocuklar vurulurken
...........utanıyorum
...........güzyaşlarımdan değil
...........sadece gözyaşlarıma mahkumken
...........kıpırdanamıyorum
...........çocuklar vurulurken
...........anlıyayım.... gözyaşlarımla bari
...........yavrusu vurulmuş anneleri
...........demeyin erkekler ağlamaz
...........çaresiz... ağlıyorum şimdi
a.. dedi a.... anne diyecekti galiba
sarılacaktı boynuna
..........ana...sarılacaktı yavrusuna
korkak ve ürkek baktı
anası uzaktı
sığınacaktı güvendiği tek varlığa
sığınacaktı şevkat kucağına
a... dedi a... annee.. diyecekti galiba
ama
bir toz bulutu merminin yere vurmasıyla yükseldi
bir cellatın eli barutu ateşledi
bakmadan korkmuşluğuna
bakmadan çocukluğuna
bir mermi uçuyordu istemeden
uçuyordu mecburen
çocuk katillerinden
katil ellerinden
şaşkın seyrederken
karardı gözleri birden
ne oldu baba..! ne oldu anne..!
diyemeden
korkumu
umutmu
unutmu
bu vahşet
soyutmu
somutmu
dolumu gözleri
sicim gibi
özlemlerini indirdi
anne koynuna hasret
bedeni
....üşüdüm.. dedi titredi
a...dedi a... anneee...! diyecekti galiba
sarılırken babasının boynuna
gece rengi gözlerini
gözlerimize dikti
biliyorum söyleyebilseydi
binlerce soru gelecekti
diyecekti neden
ben size ne yaptım ki
dergibi
gözlerini gözlerimize dikti
a.... dedi a... anneler.. diyecekti galiba
dedimi
bilmem bakamadım gözlerine
gözlerimi kaçırdım gözlerinden
soracaktı....neden
daha okşanası
dalgalı siyah saçları
toprakla harmanlandı
kaşının üstüde kızıl bir gül
tomurcuklandı
yaprağında kan gibi
dalından damlar gibi
bağrımda nar gibi
bir gül tomurcugu
alnından vuruldu
gülün rengi.. yüreğime damlıyordu
ağlıyamadı... hıçkıramadı
anlıyamadı da haa..
ba... dedi ba... baba diyecekti
demedi haa..
dedi.. babalar...! duracakmı hala
Mustafa Semerci

çok etkilecici bir kare, tebrik ederim.
çocuklar hakkındaki temenninize katılmamak mümkün değil.


nafi abi sizin tarzınızda ayın konusunu anlatan en iyi karelerden biri
tebrikler..

Çok hoş ve anlamlı bir çalışma olmuş , düzenleme ve sunum çok güzel , ustalıkla hazırlanmış bir çalışma tebrikler...


Çok GüzeL OLmuş Düşünce Süper Ama Bi eksik Var Bu PuanLar Bu Fotoğrafa Az GeLir TebrikLer.
kapıları çalan benim
kapıları birer birer
çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler ...
evet bu puanlar yetmez..
yüreğinize sağlık


Fotograf iyi manipule. Savaş Varsa ölür elbette kedi bile. şiiri okudum manyak harika duygular ifade ediyor, mübala sanatımı derler buna bilmiyorum ama
bir gül tomurcugu
alnından vuruldu
bu sahneyi anlayabilmiş değilim. bir gül tomurcuğu alnından vurulur mu ?
vurulur elbette ama alnından vurulanın a deyip diyemedi annesi, ba diyip diyemediği babası yazmış olamaz. muhtemelen bu acıları yüreğinde yaşayan bir kişidir ki Alnından Vurulan bırakın çocuğu, Adam gözlerini bile açamaz. Tebrikler iyi çalışma


Koşuyor altı yaşında bir oğlan,
uçurtması geçiyor ağaçlardan,
siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.
Çocuklara kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.



Filistinli çocuğun mektubu
Bağışlayın beni!
Kenarlarında renkli çiçekler olan mektup kağıtlarına yazmak isterdim.
Kelebek kanatları boyamayı,
Kuşların ötüşünü dinlemeyi,
Hatta uçurtma uçurmayı da öğrenebilirdim.
Bağışlayın beni.
Top ateşleri, bomba gürültüleri arasında doğdum ben.
Yaşım 13.
Ninniler yerine, makinelilerin takırtılarıyla büyüdüm.
Renklerden ilk önce, kan kırmızısını tanıdım.
Çiçeklerden önce, ölülerin arasında dolandım.
Hiç saklambaç oynayamadım kelebeklerle.
Üç yaşımdayken, en büyük abimi,
sekizimdeyken, ortancayı kaybettim.
Babamı ellerini bağlayarak götürdüklerinde dokuzundaydım.
Gömdüğümüzde onumda.
Ablam 15 inde terk etti evi.
15 inde kızlar okula gider.
17sinde dantel örer.
Çeyiz sandığı düzer.
Bizim burada 15 inde kızlar savaşa gider.
Seçme hakkı tanımaz zorbalar bir genç kız olsan bile sana.
Ya evinde oturup ölümü bekleyeceksin.
Ha bugün, ha yarın diye diye yaşarken öleceksin. Ya dar30;
Ölümlerin ateşinden sesleniyorum size duyuyor musunuz?
Filistinliyim ben anlıyor musunuz?
***
Ama yine de yaşıyorum işte.
Çünkü kanlı topraklarda büyürken yaşamayı
Çiçek boyamayı değilse de, mezar taşlarında çiçek büyütmeyi
Kelebek kovalamayı değil ama, tüfek tutmayı öğrendik.
Sokak aralarında mermi kovanlarından oyuncak yaptık.
Patlamamış el bombaları topladık.
Mayınların üstünde sek sek oynadık.
Bu kadar nefret, bu kadar acı arasında yaşamayı,
Karanlıklar arasından güneşe bakmayı becerdik.
Onun için kocaman ve karadır gözlerimiz.
Onun için hâlâ sımsıcaktır, düşmana taş atarken nasırlaşan minik ellerimiz.
Evimizi yıktılar dün.
Bir baştan bir başa mahallemizi yaktılar.
Mermi kovanlarıyla misket oynarken biz, üzerimize bombalar attılar.
Üç arkadaşım can verdi.
Üç küçük çocuk.
Bağışlayın beni, kurtaramadım!
Sarkmıştı omzumdan aşağı kanlı kolum, uzatamadım.
Elim düştü yere, kolum çaresiz
Kanlarımız karıştı birbirine, arkadaşlarım sessiz.
İşte orada kankardeş olduk biz.
Gözlerim karardı önce.
Başım döndü.
Ama uyumak istemiyorum.
Uyursam arkadaşlarım bu dünyadan göçer diye korkuyorum.
Bağışlayın beni!
Tutamadım kendimi.
Yapıştırmadım alnıma, açık dursunlar diye gözbebeklerimi.
Kaybettim kan kardeşlerimi.
Yaşım 13.
Burada çocuklar çocuk olmaz.
Bebeler bile yaşamak için beşikten siper yapar.
Çünkü İsrail denilen zorbanın Amerikan bombaları,
beşiklere bile mezar kazar.
Ölümlerin içinden büyüyorum.
Minicik yüreğimle, ateşlerin arasından, öfkeyle geliyorum.
Dudaklarımdan dökülen özgürlük türkülerini duyuyor musunuz?
Filistinliyim ben anlıyor musunuz?
Nafi Bey,
Sadece Filistin'de değil, Doğu Türkistan'da, Çeçenistan'da, Somali'de, Irak'da ve benzerleri ülkelerde çocukların çektiği acılar çok belirgin ve dünyanın gözleri önlerinde...
Bizim ülkemizde ve bir çok sakin görünen ülkelerde de onlar kadar olmasa da maalesef hak ettikleri güzellikler ile yaşayamayan bir çok çocuk var...
ALLAH yardımcıları olsun...
Fotoğrafınız da verdiği anlamlı ve güçlü mesaj kadar anlamlı ve güçlü...
Ellerinize, gören gözlerinize sağlık...

artık bu dünyanın çivisi çıktı diyorum. ne önemli şeymiş bu para ve çıkar ilişkileri herşeyin önüne geçebiliyor. bir evin bodrum katında kimseler bilmeden silah üretiyorlar bu silahlardan çıkan kurşunlar yıllarca havada uçup duruyor bilmiyorlarki bir gün o kurşunlar da sizin alnınızın ortasından vuracak bu gün değil se yarın, yarın değilse öbür gün dünyanın neresinde olursan ol o kurşun seni bulucak ve yere yığılırken düşünmeye fırsatın olmayacak bu tetik benim ellerimle çakildi diye diyemeden mavi gökyüzünün griye ve siyaha döniştüğünü göre göre gidiceksin.



Rabbim yardımcıları olsun..Duyarlılığınız için teşekkürler
FİLİSTİNLİ SEVGİLİ
Gözlerin bir diken
yüreğe saplanmış,
çıldırasıya sevilen,
işkencesine dayanılamayan.
Gözlerin bir diken,
rüzgârdan koruduğum,
ötesinde acıların, gecelerin,
derinlere sapladığım.
Kandiller yanar ışığınla,
geceler dönüşür sabaha.
Bense unuturum birden,
- göz rastlar rastlamaz göze-,
yaşadığımız bir vakitler
kapının ardında
yanyana.
*
Şakırdın sanki konuşurken.
İsterdim konuşmak ben de.
Dudaklarda hayır mı kalmıştı ki,
O bahar gibi dudaklarda!
Sözlerin
güvercin gibi
yuvamdan
uçtu gitti.
Kapımız,
sonbahar kadar sarı
basamakları ardından
fırladı gitti
canının çektiği yere.
Aynalar oldu paramparça,
yığıldı içimize
acı üstüne acı.
Topladık sesin küllerini
getirdik bir araya.
Böylece söyler olduk
acılı türküsünü yurdumuzun.
Hep birlikte sazın bağrına
ektik bu türküyü,
evlerin damlarına taş fırlatır gibi
fırlattık attık bu türküyü,
alın, dedik,
sancıdan kıvranan kalplere.
Oysa her şeyi unuttum ben şimdi.
Ya sen, ya sen, sevgili,
sesini kimselerin bilmediği!
Belki de gidişindir senin
ya da susmandır
sazı paslandıran.
*
Dün seni limanda gördüm,
yapayalnız, yolluksuz yolcu.
Bir yetim gibi sana doğru koşuyordum,
arıyordum sanki yaşlı anamı.
Nasıl, nasıl, yemyeşil bir portakal ağacı
kapanır bir hücreye ya da bir limana,
nasıl saklanır gurbet elde
ve yemyeşil kalır?
Yazıyorum not defterime:
Limanda durakaldım...
En dondurucu kış kadar soğuk gözler gibiydi dünya,
doluydu portakal kabuklarıyla ellerimiz.
Ve hep çöl, ve hep çöl, ve hep çöldü ardım.
*
Seni yalçın dağlarda gördüm,
kuzularınla, kovalanan çoban kızı.
Sen benim bahçemdin,yıkıntılar ortasında.
Bendim o yabancı, bendim kapını vuran.
Ey gönül! Ey gönül!
Kapı kalbimin üzerinde yükseliyordu,
pencere, taşlar ve çimento
Kalbimin üzerinde.
*
Seni su testilerinde gördüm,
buğday başaklarında,
yıkık dökük, parça parça, unufak.
Hizmet ederken gördüm gece kulüplerinde,
sancıların şimşeklerinde gördüm ve yaralarda.
Bağrımdan koparılmış ciğer parçası sensin.
Dudaklarıma ses olacak yel sen.
Ateş ve akarsu sensin.
Gördüm seni bir mağaranın ağzında
yetimlerinin çamaşırlarını iplere asarken.
Gördüm sokaklarda seni ve ateş ocaklarında,
kaynayan kanında güneşin.
Ve ahırlarda...
Ve bütün tuzlarında denizin.
Ve kumlarda...
Toprak gibi güzel,
yasemin gibi,
ve çocuklar gibi.
*
Ve ant içerim ki,
bir mendil işleyeceğim yarına kadar,
gözlerine sunduğum şiirlerle süslü
ve bir tümceyle, baldan ve öpücüklerden tatlı:
"Bir Filistin vardı,
bir Filistin gene var!"
*
Gözleriyle Filistin,
kollardaki, göğüslerdeki dövmelerle Filistin,
adıyla sanıyla Filistin.
Düşlerin Filistin'i ve acıların,
ayakların, bedenlerin ve mendillerin Filistin'i,
sözcüklerin ve sessizliğin Filistin'i
ve çığlıkların.
Ölümün ve doğumun Filistin'i,
taşıdım seni eski defterlerimde
şiirlerimin ateşi gibi.
Kumanya gibi taşıdım seni gezilerimde.
Koyaklarda çağırdım seni bağıra bağıra,
inlettim senin adına koyakları:
Sakının hey
kayaları döve döve şarkımı koparan şimşekten!
Benim gençliğin yüreği!
Benim beyaz kanatlı atlı!
Benim yıkan putları!
Kartalları tepeleyen şiirleri benim eken
tüm sınırlarına Suriye'nin!
Zalim düşmana bağırdım, ey Filistin, senin adına:
"Ölürsem, ey böcekler, vücudumu didik didik edin!"
Karınca yumurtasından kartal çıkmaz hiçbir vakit,
yalnız yılan çıkar zehirli yılanlardan!
Ben barbarların atlarını iyi bilirim.
Bir ben dururum onların karşısında,
bir ben,
gençliğin yüreğiyim her daim,
yüreğiyim beyaz kanatlı atlıların.
Mahmud DERVİŞ