erdemvarol
erdemvarol (üye)
İstanbul / Amatör

3 Deyince Gülümse - 1 -

Fotoğraf “x”in “y” yi nasıl gördüğünü gösteren bir şeye dönüştü diyordu J. Berger…

Evet, yaşadığımız sokakta, ilde, bölgede, dünyada sayısız olay cereyan ederken bu sayısız olay içinde yine sayısız görüntü mevcuttur. Düşünelim ki sadece 1 saatliğine bulunduğumuz ilçedeki en işlek caddenin göbeğini videoya aldık.. Sadece bu video’yu bile saniyenin 1/250 sine bölersek, ortalama 900.000 adet fotoğraf eder… Yani belli bir zaman dilimi içinde olaylar akıp giderken biz neyi görüyorsak, ellerimizde tuttuğumuz makineler onları kaydediyor. Konuya bu temelden yaklaştığımızda, “göremediğimiz hiç bir şeyi kaydedemeyiz”. Bu anlamda toplumsallaşma sürecinde kişiliğimiz gelişirken, bu sürecin aslında makinenin vizöründen görüntü seçmemize katkısı son derece büyüktür. En nihai sonuç ise, fotoğraf çekmeye başlamadan önce kendi varoluşumuzu sorgulamamızda büyük fayda vardır.

Kişiliğimiz belirli ve sınırlı bir çevrede gelişir. Bu çevreyi boş bir çemberle betimleyecek olursak bu çember bizim mevcudiyetimizin, kişisel özelliklerimizin, duruşumuzun, siyasi görüşümüzün, zevklerimizin, korkularımızın, umutlarımızın, beklentilerimizin ve bize dair olan birçok girdinin içinde bulunduğu alandır. Ve biz, davranışlarımızı yönlendirirken bu alan içerisindeki özelliklerimizle hareket ederiz. Bireysel özelliklerimize doğrudan ya da dolaylı olarak yaptığımız katkılar; deneyimlerimiz, gördüklerimiz, okuduklarımız, tattıklarımız v.s. ile bu alan genişleme gösterir. Bu alanın fotoğraf çekerken bize olan etkisi ise şu şekildedir: Deklanşöre bastığımız an, bu alanın bir tepkimesidir. Biz bu alanın derinliği ve genişliği vasıtasıyla kafamızda oluşturduğumuz kompozisyonu makineye aktarmak üzere deklanşöre basarız. Deklanşöre basma amacımızda farklılık göstermesi, farklı kişiliklerin bir zenginliği olup bir bakıma çok renklilik/çok sesliliktir.

Ben fotoğraflarımda çoğunlukla hikâye ararım. Salgado’nun değimiyle,” Bir yere sadece fotoğraf çekmek için gitmezsiniz. Amacınız bir öykü oluşturmaktır. Bir şeyi göstermek üzere fotoğraf çekerken kendinizi orada olma fırsatı bulamamış insanların yerine koyarsınız. Bu iki taraf arasında bir bağlantı kurarsınız. Sonunda belgesel fotoğrafı bir vektör olarak görürsünüz. Bir vektör normal hayatın çeşitli kavramları arasında bağlantı sağlar. İnsan hayatının acı tarafları da kolay tarafları da hayatın birer parçasıdır, bu yüzden ikisi de gösterilmelidir. Bunlar birbirine bağlanmalıdır”. Bu anlamda hikâyesi olmayan fotoğraflarımdan tad almam. Bunu anladığımdan bu yana "gerçek fotoğraf için" uğraşıyorum. Fotoğrafa bu açıdan yaklaşmadan önceki fotograflarımı izlediğimde -bir özeleştiri yapmam gerekirse- sadece deklanşöre basmış şaadet parmağım. -Fahrettin Şankaynağının dediği üzere- ben hep röntgen filmi çekmişim. Röntgen filmlerinde "his yoktur, kaygı yoktur, hikâye yoktur". Bu bağlamda, fotoğraflarım aynı zamanda benim kaygılarımı, umutlarımı, korkularımı, dünümü-yarınımı taşır.

Yeri gelmişken ve artan oranda fotoğrafı hala salt makinenin performansına bağlayanlar içinde bir kaç kelime ederek, bu konuda düşündüklerimi aktarayım. (Gerek sosyal paylaşım siteleri gerek arkadaş ortamlarından artan oranda hangi makine-hangi lensle çekiyorsunuz soruları alıyoruz) Düşünün, elimizde bugün çıkan en son teknolojiyle donatılmış makineler var ve aynı şekilde aklımızın bile alamayacağı ölçüde kaliteli lensler. Sokağa çıkalım "Hissedemediğimiz, hayal edemediğimiz, yaklaşamadığımız, hayatından bir nebze tadamadığımız" hiç bir insanı çekemeyiz. İnsan diyorum çünkü benim fotoğrafımın konusu "insan". Doku, derinlik, renk, mekân ve zaman sadece insan varsa anlamlı benim için. Ben belgesel fotoğraflar üretmeye çalışıyorum, bu nedenle makineden önemlisi, "insan" ve insana bir nesne değil, bir birey gibi yaklaşmaya özen gösteriyorum. Bu özen sadece fotoğraf çekerken değil, günlük hayatımda da böyle. Ben doğa fotoğrafçısı değilim ki, ağacı çektikten sonra oradan uzaklaşarak gideyim. Bu nedenle enstantane, diyafram, asa nedir bilirsin; bu üçlünün pozlamaya dair tepkimelerini farklı ışık koşulları için tek tek çözmüşsündür; hatta kompozisyonda üstüne yoktur... Nice hocalardan dersler almışsındır.... Bunlar elbette iyi fotoğraf çekmeni sağlar... Fakat eğer konu insansa, öncelikle insan psikolojisinden anlamak gerek… İnsana insan gibi yaklaşmak, toplumdaki farklı katmanları ve o katmanlara ait değerleri iyi çözümlemek gerek... İyi fotoğrafçıdan önce iyi insan olmaya çalışmak gerek... Sonra R. Capa'nın dediği üzere “Eğer iyi fotoğraf çekemiyorsanız, yeterince yakında değilsiniz demektir.” Yaklaşmak vücut diliyle başlar; önce sıcak bir gülümseme ve sözlerle devam eder...


Erdem VAROL – 2011 / Ağustos







#erdemvarol' tarafından 27.08.2011 04:00:49 tarihinde düzenlendi.

Tarih: 27 Ağustos 2011, 03:39 - İp: 78.***.**9.219
ancestor
ancestor (üye)
İstanbul / Amatör

Uzun zamandır forumda bu tür yazılara rastlanmıyordu özellikle son paragraf ders niteliğinde. Keyifle okudum yazınızı. Devamının geleceğini umuyorum

 

Tarih: 28 Ağustos 2011, 02:18 - İp: 94.***.**6.159
ei421
ei421 (üye)
İstanbul / Meraklı

" İyi fotoğrafçıdan önce iyi insan olmaya çalışmak gerek..."

İyi insanların parmakla sayılacak kadar az olduğu şu günlerde iyi bir fotoğrafçı olabilmek...

 

Tarih: 1 Eylül 2011, 04:19 - İp: 46.***.**1.232
  • 1