dadasnazim
dadasnazim (üye)
İstanbul / Amatör

Bu Manzara İnsanın Canını Acıtıyor.

ÇOCUKLARININ YEMİN TÖRENİNE ALMADILAR


8 Kasım 2008 22:10
Manisa'daki 1. Piyade Er Eğitim Tugay Komutanlığı'nda düzenlenen yemin törenine, 40 yaşın altındaki başörtülü asker yakınlarının alınmadığı iddia edildi
Türkiye'nin dört bir yanından çocuklarının mutluluğunu paylaşmak için gelen aileler, yemin törenini tel örgünün arkasından seyretmek zorunda kaldı. Kendilerine çifte standart uygulandığını belirten asker yakınları, "Bizi başörtülü olarak içeriye almıyorlarsa, o zaman evlatlarımızı da askere almasınlar." diyerek uygulamaya tepki gösterdi.

Türkiye'nin dört bir yanından Manisa'da vatani görevini yapan çocuklarının yemin törenine gelen aileler, günlerce yemin törenini bekledikten sonra sabahın erken saatlerinde geldikleri nizamiye önünde kuyruğa girdi. Ancak asker yakınları içeriye alınırken yapılan kimlik kontrolü sırasında ilginç bir olay yaşandı. Asker yakınlarının iddiasına göre kimlik kontrolünda, 40 yaşın altında olan başörtülü bayanlar içeriye alınmadı. Uygulama karşısında şaşkınlığını gizlemeyen asker yakınları yakınlarının yemin törenini tel örgülerin ardından izlemek zorunda kaldı. Maruz kaldıkları uygulamanın büyük bir haksızlık olduğunu ifade eden aileler, bu muameleyi haketmediklerini söylediler.

57 YAŞINDAKİ HALAMI ALDILAR, BENİ ALMADILAR

Kardeşinin yemin töreni için geldiğini söyleyen Rabia K., yaşadıklarını şöyle anlattı: "Nizamiyede görevli askerler, 40 yaşından küçük başörtülü hanımların, başını açmadan içeriye giremeyeceğini söyledi. Yanımda 57 yaşındaki halam vardı, onu aldılar. Biz de diğer mağdurlarla birlikte az ileride, tel örgü arkasından töreni seyretmek zorunda kaldık. İçim burkuldu."


amacım sitede ortalığı karıştırmak değil....lütfen yanlış anlamayın....

nasipse bende aralıkta vatani görevimi yapmak için askere gideceğim.....hemde seve seve....

aynı şeyleri bende mi yaşayacağım.....düşünün kahramanca vatani börevinizi yapıyorsunuz....anneniz yemin törenine alınmıyor...ablanız yemin törenine alınmıyor....eşiniz yemin törenine alınmıyor.....bu durum sizin canınızı acıtmaz mı....

Tarih: 9 Kasım 2008, 00:08 - İp: 85.***.**0.172
potera
potera (üye)
İstanbul / Meraklı

arkadaşım cumhuriyet devrimlerine aykırı giyinirsen devlet kurumlarına giremezsin bu kadar.Kılık kıyafet devrimine uyacaksın. bu konuyu uzatma.

Lütfen sonuna kadar oku ve anla BU DEVRİMİN NEDEN YAPILDIĞINI.
LÜTFEN SONUNA KADAR OKU!

Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, II. Cilt, s. 217

Muhterem Hanimlar, düsmanlarimizi aldatan bu dis görüntü bilhassa kadinlarimizin seklinden, giyim tarzindan ve örtünme seklinden kaynaklaniyor. Onlarin aldanmalarina yol açan diger bir nokta da yabancilarla temas edebilecek mevkide bulunan kadinlarimizin tavir ve hareketlerinin millî tavir ve hareketlerimizin timsali olmayip, belki Avrupa tavir ve hareketlerinin taklitçisi olarak görülmesidir. Filhakika, memleketimizin bazi yerlerinde, en ziyade büyük sehirlerinde giyim tarzimiz, kiyafetimiz bizim olmaktan çikmistir. Sehirlerdeki kadinlarimizin giyim tarzi ve örtünmesinde iki sekil tecelli ediyor; ya ifrat, ya tefrit görülüyor. Yani ya ne oldugu bilinemiyen, çok kapali, çok karanlik bir dis görünüm gösteren bir kiyafet, - veyahut Avrupanm en serbest balolarinda bile dis kiyafet olarak arzedilemiyecek kadar açik bir giyim. Bunun her ikisi de seriatin tavsiyesi, dinin emri haricindedir. Bizim dinimiz kadini o tefritten de, bu ifrattan da tenzih eder. 0 sekiller dinimizin muktezasi degil, muhalifidir. Dinimizin tavsiye ettigi tesettür hem hayata, hem fazilete uygundur. Kadinlarimiz seriatin tavsiyesi, dinin emri mucibince örtünselerdi, ne o kadar kapanacaklar, ne o kadar açilacaklardi. Dînî örtünme, kadinlar için zorluk çikarmayacak, kadinlarin toplum hayatinda, ekonomik hayatta, çalisma hayatinda ve ilim hayatinda erkeklerle ortak çalismalar yapmasina mani bulunmayacak bir normal sekildedir. Bu normal sekil, toplumumuzun ahlak ve terbiyesine aykiri degildir."

"Giyim tarzimizi ifrata vardiranlar, kiyafetlerinde aynen Avrupa kadinini taklit edenler düsünmelidir ki, her milletin kendine mahsus ananesi, kendine mahsus adetleri, kendine göre millî hususiyetleri vardir. Hiçbir millet aynen diger bir milletin mukallidi olmamalidir. Çünkü böyle bir millet ne taklit ettigi milletin ayni olabilir, ne kendi milliyeti dahilinde kalabilir. Bunun neticesi süphesiz ki hüsrandir."

"Bizim örtünme meselesinde nazari itibare alacagimiz sey, bir yandan milletin ruhunu, diger yandan hayatin icabatini düsünmektir. Örtünmedeki ifrat ve tefritten kurtulmakla bu iki ihtiyaci da temin etmis olacagiz. Giyim tarzimizda milletin ruhi ihtiyacini tatmin için, Islam ve Türk hayatini baslangiçtan bugüne kadar layikiyle tetkik ve etrafiyle açiklamamiz lazimdir. Bunu yaparsak görürüz ki, simdiki giyim tarzimiz ve kiyafetimiz onlardan baskadir, lakin onlardan daha iyidir diyemeyiz. Bizim kadin hayatimizda, kadinin giyim tarzinda yenilik yapmak söz konusu degildir. Milletimize bu hususta yeni seyleri bellettirmek mecburiyeti karsisinda degiliz. Belki ancak dinimizde, milliyetimizde, tarihimizde zaten mevcut olan begenilir adetlere uygunlugu saglamak mevzübahs olabilir. Biz baslibasina ferden her türlü sekilleri tatbik edebilir, kendi zevkimize, kendi arzumuza, kendi terbiye ve seviyemize göre istedigimiz kiyafeti seçebiliriz. Ancak bütün milletin sayani kabul görecegi sekilleri, bütün milletin hayatinda uygulanmasi mümkün olan kiyafetleri herhalde genel temayülde aramak ve o sekillerin gerçeklesmesini de genel temayüle uygunlukta görmek lazimdir. Bazi milletlerin zevk alemlerini memleketimizde tatbike kalkmak süphesiz ki hatadir. Bu yol toplum hayatimizi feyz ve fazilete ulastirmaz."

"Daha selametle, daha dürüst olarak yürüyecegimiz yol vardir. Büyük Türk kadinini mesaimizde müsterek kilmak, hayatimizi onunla birlikte yürütmek, Türk kadinini ilmi, ahlakî, içtimai, iktisadi hayatta erkegin ortagi, arkadasi, yardimcisi ve destekçisi yapmak yoludur. Eger kadinlarimiz dinin tavsiye ve emrettigi bir kiyafetle, faziletin icabettirdigi hareket tarziyla içimizde bulunur; milletin ilim, sanat, içtimaiyat hareketlerine istirak ederse bu hali, emin olunuz; milletin en mutaassibi daha takdir etmekten geri duramaz. Bilakis o halin aleyhinde söylenecek sözlere karsi, belki onun mütesebbislerinden daha fazla savunucusu olur."Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, 11. Cilt, s. 149-151

*** "Gezilerim sirasinda köylerde degil özellikle kasaba ve sehirlerde kadin arkadaslarimizin yüzlerini ve gözlerini çok siki ve özenle kapatmakta olduklarini gördüm. Özellikle bu sicak mevsimde bu durumun kendileri için mutlaka iskence ve istirap nedeni oldugunu tahmin ediyorum. Erkek arkadaslar bu biraz bizim bencilligimizin eseridir. Çok namuslu ve dikkatli oldugumuzun geregidir. Fakat saygideger arkadaslar, kadinlarimiz da, bizim gibi anlayisli ve düsünceli insanlardir. Onlara ahlakla ilgili kutsal kavramlari asilamak, millî ahlakimizi anlatmak ve onlarin beynini isikla, temizlikle donatmak esasi üzerinde bulunduktan sonra fazla bencillige gerek kalmaz. Onlar yüzlerini dünyaya göstersinler. Ve gözleriyle dünyayi dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak bir sey yoktur."Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, II. Cilt, s. 211.

*** "Bazi yerlerde kadinlar görüyorum ki basina bir bez veya bir pestemal veya buna benzer bir seyler atarak yüzünü gözünü gizler ve yanindan geçen erkeklere karsi ya arkasini çevirir veya yere oturarak yumulur. Bu tavrin anlami ve isareti nedir? Baylar uygar bir millet anasi, millet kizi bu garip sekle, bu vahsi duruma girer mi? Bu durum, milleti çok gülünç gösteren bir görüntüdür. Derhal düzeltilmesi gerekir."Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, II. Cilt, s. 217

 

Tarih: 9 Kasım 2008, 14:15 - İp: 78.***.**5.163
potera
potera (üye)
İstanbul / Meraklı

KAPANMANIN ASLI LÜTFEN SONUNA KADAR OKUYUN:


Peygamberimiz’in vefatından sonra din adına yapılan saptırma ve ilavelerde, kadınlarla ilgili konuların özel bir yeri olduğunu bir evvelki bölümde gördük. Kadınların kapanması ise kadınlarla ilgili uydurulanlar içinde özel bir yere sahiptir. Bu yüzden kitabımızda bu konuyu ayrı bir başlık altında inceliyoruz. İnsan memeli canlılar içinde tek çıplak doğan ve tek giyinendir. 7 Araf suresi 22. ayetten insanların giyinmesinin insanlık tarihi kadar eski olduğunu öğreniyoruz. Kıyafet, zamana, toplumun geleneklerine, iklimin şartlarına, meslek gruplarına, makama, mevkiye, yaşa ve birçok faktöre göre hem toplumlar arası hem de toplum içi çeşitlilik göstermiştir. Bazı toplumlar, Hint-Avrupa ırkında olduğu gibi tarih boyunca kıyafetlerinde birçok kere değişiklikler yapmışlardır. Bazı toplumlar ise, Asya toplumlarında olduğu gibi tarih boyunca kıyafetlerinde çok daha az değişiklikler yapmışlardır. Toplum içi kıyafet farklılıklarınınsa en iyi örneklerinden birisi Osmanlı’dır. Osmanlı’da padişah üç sorguçlu sarık takarken, veziri azam iki sorguçlu, halk ise tek sorguçlu takabilirdi. İki veya üç sorguç halka yasaktı. Saraylının, esnafın, tekkecinin, ayrı din mensubu kadın ve erkeklerin başlıkları, kıyafetleri, renkleri Osmanlı’da hep farklıydı. Bu kıyafetlerin farklılığı kanunlar ile korunurdu. Görüldüğü gibi hem toplumlar arası, hem toplum içi kıyafetlerin farklılığı, gelenek ve şartların bu kıyafetleri oluşturması, zengin malzemeli bir tarih ve sosyoloji konusudur.

SORUN GELENEĞİN DİNSELLEŞMESİDİR

Daha önce değindiğimiz gibi din adına uydurulanları incelersek; toplumun belli bir dönemindeki bakış açısının ve geleneklerinin dinselleştirilmesinin bunlarda önemli bir yeri olduğunu görürüz. Bu gelenekleri dinden ayırmanın yolu Kuran’dan anlaşılan kapanmanın din olduğunu; Kuran’dan çıkmayan kapanma şekillerinin, izahların din adına uydurma, geleneklerin dine sokulması olduğunu bilmektir. Şunu bir daha belirtelim ki geleneklerin bir kıyafet oluşturmasının bir mahsuru yoktur. Yanlış olan, tarihin belli bir anının ihtiyaçlarından doğan ve o toplumu ilgilendiren kıyafetlerin, evrensel olan ve binlerce yıllık zaman dilimine inmiş olan dine maledilmesidir. Örneğin, sarığı belli bir dönemde erkeklerin kıyafetini tamamlayan bir aksesuar, sıcaktan koruyan bir başlık olarak erkeklerin tümüne yakınının giymesi yanlış değildir. Yanlış olan, sarığın dinen kutsal bir giyecek olarak giyilmesi, başkalarına dîni kıyafet diye empoze edilmesi ve Kuran’da hiç bahsedilmeyen bir uygulamanın sevap diye dine sokulmasıdır. Görüldüğü gibi sorun belli bir toplumun geleneği sonucu sarığın takılması değil, o geleneğin din olarak takdimidir. Bu temel mantığı iyice kavramamız çarşaf, peçe, başörtüsünün nasıl dinselleştirildiğini anlamamızda ve bu kıyafet şekillerini gereği gibi değerlendirmemizde faydalı olacaktır. İlk önce yapmamız gerekeni yapalım ve Kuran’da kapanmayla ilgili geçen tüm ayetleri inceleyip Kuran’ın yani dinin istediği ölçüyü bulalım.

Ey ademoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafeti indirdik.

7 Araf Suresi 26

Araf 26’dan ve Araf 22’den avret yerlerini örtmenin ilk insandan beri hem erkek, hem kadın için örtünmenin minimumu olduğunu anlarız. Kadınlara özel giyinme ile ilgili ise Kuran’da 3 ayet
BAŞÖRTÜSÜ VE KAPANMA

vardır. Bu 3 ayeti incelemek kadının kıyafetinin nasıl olması gerektiğini, İslam’ın neyi söyleyip, neyi söylemediğini anlamamızı sağlar.

KURAN’DA BAŞI KAPAMAK GEÇMİYOR

Mümin kadınlara da söyle: Bakışları ölçülü olsun ve cinsel organlarını korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünenler hariç açmasınlar. Örtülerini yaka açıklarına koysunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları, yahut babaları, yahut kocalarının babaları, yahut oğulları, yahut kocalarının oğulları, yahut kardeşleri, yahut kardeşlerinin oğulları, yahut kendi kadınları, yahut ellerinin altında bulunanlar, yahut kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar, yahut kadınların mahrem yerlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hepiniz topluca Allah’a tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz.

24 Nur Suresi 31

Kadını kendi zihniyetine göre yaşatmak isteyen zihniyetin çarpıttığı ayetlerin başında bu ayet gelir. Bu ayetteki “hımar” kelimesi geniş manalı bir kelime olup örtü manasına gelir. Eski Arap yazılarına bakılırsa hımarın yere konulan, masaya örtülen veya herhangi bir örtüyü tarif edebileceğini görürüz. Hımar, başı örterse başörtüsü olur, masaya konursa masa örtüsü olur. Allah eğer “hımar” kelimesi ile başın örtülmesini isteseydi “hımarürres” gibi bir vurgulama ile başörtüsü diyebilirdi: Böylece “res” kelimesi ile baş bölgesi vurgulanır ve örtü kelimesi olan “hımar” ile beraber başörtüsü net bir şekilde anlaşılırdı. Nitekim abdest alınmasıyla ilgili ayette başın sıvazlanması söyenirken, baş kelimesi Arapça karşılığı ‘res’ ile vurgulanır.

Üstelik ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu geçer. Yani hımarın başı kapatması değil, ayette açıkça yaka dekoltesini örtmesi istenir. (Yaka açığı manasına gelen ‘cuub’ kelimesi hem bu ayette kapanılacak bölgeyi belirtmek için, hem Hz. Musa’nın yaka açığına elini soktuğunu belirten ayetlerde geçer.) “Hımar” kelimesi sırf başörtüsü manasına gelse bile bu ayetten başı örtmek değil, yine yaka dekoltesini kapatmak anlaşılacaktı. Üstelik başörtüsünü Kuran’a maletmek isteyen zihniyet, açık bir saptırma yaparak “felyedribne” fiilini “salsınlar” diye tercüme etmeye kalkmıştır. Böylece ayeti okuyan “başörtüsünü yaka açıklarına salsınlar” şeklinde okuyacaktır. Oysa hiçbir şekilde “darabe” kökünden türeyen “felyedribne” fiili “salsınlar” manasına gelmez. Bu fiille örtünün yaka açığına konulması yani kapatılması anlatılır. Kuran’da salsınlar, indirsinler manasında “felyüdnine” kelimesi kullanılır. Allah böyle bir ifade kullanmak isteseydi “felyedribne” fiili yerine “felyüdnine” fiilini kullanabilirdi. Bu örnek bize gelenekçi zihniyetin, kendi fikirlerini doğru çıkartmak uğruna gereğinde Kuran’daki kelimelerin manasını kaydırmaktan çekinmediğini göstermektedir.

Ayette diğer dikkat etmemiz gereken nokta “süsler” kelimesi ile neyin kastedildiğidir. Bizim kanaatimize göre “süsler” kelimesi ile özellikle “göğüsler” kastedilmektedir. Çünkü ayetteki tüm noktalarla mantıklı bir şekilde göğüs bölgesinin uyum sağladığı kanaatindeyiz. Birincisi, ayette yaka açıklarının kapatılması geçiyor, yaka açıklarından ise göğüsler gözükür. İkincisi, ayette gizlenen süslerin belli edilmesi için ayakların yere vurulmaması geçiyor. Ayaklar yere vurulduğunda vücutta belli olacak yer özellikle göğüslerdir. (sütyenin o dönemde icad edilmediğini düşünürsek bu daha da iyi anlaşılır.) Üçüncüsü, ayetten kendiliğinden görünenler hariç süslerin kapanması söylenmektedir. Ne kadar kapatılmaya çalışılırsa çalışılsın özellikle iri göğüsler, çeşitli fiziksel hareketlerde, hatta rüzgarın esmesiyle elbise yapışınca bile kendini belli edebilir. Ayetten bunun doğal olduğu anlaşılır. Dördüncüsü, ayette süslerin kimlerin yanında açılabileceği söylenir. Kuran’daki diğer ayetlerden kadınların bir kısmının iki yıl gibi uzun bir süre çocuklarını emzirdiğini görüyoruz. Kadının, babası gibi yakınlarının yanında, çocuğu acıktığında ve ağladığında onu emzirmesi gerekebilir. Ayetteki bu açıklamanın özellikle bu konuda kadınlara büyük kolaylık sağlayacağı kanaatindeyiz. Tüm bu izahlara göğüs gibi uyan başka bir bölge bulunmadığı için süslerle özellikle göğüslerin kastedildiği sonucuna varabiliriz. Süsler kelimesinden ziynet, takı gibi maddelerin anlaşılamayacağı ayetin bütünsel olarak ele alınmasıyla açığa çıkar. Çünkü ayette kadınların süslerini kendi kadınları yanında açabileceği geçiyor. Takı gibi maddeler tahrik unsurundan daha çok hava atma unsuru olabilir. Eğer bu hava atma olayı engellenilmeye çalışılsaydı, buna ilk karşı cins erkekler yerine, aynı cinsten olan kadınlar dahil edilirdi. Ayrıca ayakları yere vurunca hangi ziynet, takı eşyası belli olur? Kendiliğinden gözüken ziynet, takı ne olabilir? Araf suresi 31’de ziynet eşyalarının mescid yanında giyilebileceğinin söylenmesi, takıların cami yanı gibi en kalabalık yerlerde de teşhir edilebildiğini, yani saklanmasına gerek olmadığını gösterir. Görüldüğü gibi mantıksal bir elemeyle gidildiğinde ayetin özellikle göğüs bölgesinin kapanmasını vurguladığı anlaşılır.

KURAN’DA TESETTÜR KELİMESİ YOK

Günümüzde kadının kapanması için kullanılan “tesettür” ifadesi de Kuran’da geçmez. İslam adına etrafında bu kadar büyük fırtınalar koparılan bir kavramın, yani “tesettür” ifadesinin İslam’ın temel kaynağı olan Kuranı Kerim’de bulunmaması önemlidir. Demek ki “tesettür” kelimesi dîni bir kavram olarak sonradan oluşturulmuştur.

“Ayette geçen “humur” ve onun tekili olan “hımar” kelimesi kadınların başlarına örttükleri beze verilen özel isim değildir. Herhangi bir örtüdür. Bir şeyi örten şeye “hımar” yani o şeyin örtüsü denir.” Arapça sözlükler El Mucem ul Vasıf, El Müncid, Lisanı Arap, Tacul Arus’dan “hımar”ın temel manasının “örtmek” olduğunu göstermektedir. Anlaşılıyor ki mezheplerin yorumundan sonra “hımar” kelimesi ile sırf başörtüsünün anlaşılmaya çalışılması, bu sözlüklerde bu kelimenin bir manasının “başörtüsü” olmasını sağlamıştır. Fakat kelimenin temel manası mezheplerin kelimeleri tahrif etmesine rağmen bu sözlüklerden bile bellidir. Daha evvel açıkladığımız gibi ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu söylenir, baştan bahsedilmez. “Arapça’da kadınların başlarına örttükleri şeyin özel adı “hımar” değil “mikna” ve “nasıyf”tır. Hangi Arapça sözlüğe bakılırsa bakılsın “mikna(çoğulu mekani)” ve “nasıyfın” hanımların başlarını örttükleri kumaşın adı olduğu yazılıdır.”

KURAN’DA ÜNİFORMA YOK

Kadınların kapanması konusunun daha da iyi anlaşılması için ikinci olarak Ahzab suresinin 59. ayetini de inceleyelim:

Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle cilbablarını(elbiselerini) üzerlerine giysinler. Bilinip incitilmemeleri için bu daha uygundur.

33 Ahzab Suresi 59

Bu ayetin anlaşılmasında kilit kelime “cilbab”dır. “Cilbab” Arapça’da gömlek, elbise gibi üste giyilen giysileri ifade eden bir kelimedir. Fakat hiçbir şekilde cilbab; belli bir yerden belli bir yere kadar örten giysi manasına gelmez. Gelenekçi İslamcıların kimisi kadının yüzü de dahil vücudunun tümünün örtülmesinin farz olduğunu, kimisi iki gözü, kimisi tek gözü dışındaki her yerini örtmesinin farz olduğunu, en ılımlıları ise yüz, eller ve ayaklar dışında her yerini örtmesinin farz olduğunu savunurlar. Oysa kadınların kapanmasıyla ilgili dinin tek kaynağı olan Kuran’da açıklananlar bu iki ayetle sınırlıdır. Yani kadınların başını örtmesi, peçe giymesi ve diğer anlatılan sınırlar Kuran’ın değil geleneklerin ve şahsi görüşlerin dine sokulmasının sonucudur. Eğer Allah böyle katı sınırlar çizmek isteseydi, bir ayette “Cilbabla; yüzünüz ve elleriniz dışında her yerinizi örtün” şeklinde bir sınırla kapanmanın sınırlarını çizebilirdi. Örneğin abdest ile ilgili ayette Allah, yıkanacak yerleri tek tek saymış ve “Dirseklere kadar ellerinizi yıkayın” gibi ifadelerle kesin sınırları koymuştur. Eğer Allah kapanmada da kesin sınırlar koymak isteseydi, bunu en azından bir cümleyle belirtebilirdi. Geçmiş kavimlerin başına gelenleri bile detaylarıyla anlatan Kuran, her şeyi açıkladığını kendisi söyleyen Kuran, eğer kapanmada sınırları belirlenmiş bir ölçü olacaksa ve bu bir tek cümleyle bile açıklanabilecekse, niye bu cümleyi içermesin? Bu açıklamanın olmaması, haşa Allah’ın unutmuş olmasından değil, bilakis bu tarzda kesin bir sınır koymak istememesindendir. Yukarıdaki 33Ahzab suresi 59. ayeti ele alırsak, ayette kesin hatları olmayan esnek bir ölçünün olduğunu görürüz. Ayetten, üzere alınan elbiseyle kadının bilineceğini, böylece incitilmeyeceğini anlarız. Kadın namuslu bilinirse, bilinmemeden dolayı bir incitilmeye uğramaz. Bazı insanlar namussuz, fahişe sandıkları kadınlara takılıp onları incitebilir. Ayet kadının üzerine elbise alıp bunu önlemesini sağlıyor.

Peygamber’in döneminde kadınların bir kısmının çırılçıplağa yakın, göğüsleri açıkta dolaştığı, hatta İslam’ın hakimiyetinden önce putperestlerin Kabe’de haccı çıplak yaptığı söylenir. (Kurtubi, el Camiil Ahkamil Kuran 7/189) 33Ahzab suresi 33. ayetten de İslam’dan önceki cahiliye döneminde kadınların süslerini açığa vurduğunu anlayabiliriz. Kendi dönemindeki ölçüyü ve fahişe kadınların açıklığının derecesini bilen kadınlar, elbiselerini ona göre ayarlayıp bu tacizden kurtulurlar. Günümüzde de eğer böyle bir durum olursa; kadınlar, kendi yörelerini, geleneklerini, şartlarını gözönünde bulundurup, kendilerini fahişe tipli kadınlardan ayırıp tacizden kurtulurlar. Burada şuna dikkat edelim; kadınlar elbise giyip tanınmamaktan dolayı oluşan tacizden korunur. Toplumda kadın nasıl giyinirse giyinsin taciz edecek adamlar da olabilir. Ayet namuslu bilinmemeden dolayı oluşan tacizi önlüyor ve bunu önlerken “daha uygundur” tarzında yumuşak ifadeler kullanıyor. Yoksa bazı erkeklerin beğendiği bir kadını terbiyesizce taciz etmesi bu ayetin konusu değildir. Ayetin esnek ve şartlara göre ayarlanacak ifadesinden anlaşılmaktadır ki kadın cilbabını (elbisesini) öyle giyecektir ki; çıplaklığıyla fahişe mesajı verenlerden ayrılacak, tanınacak ve böylece tacizden korunup, daha uygun bir hareket tarzında bulunacaktır. Kıyafet nasıl olmalıdır sorusu görüldüğü gibi ayetin içinde gizlidir; kıyafet ayetin amacına uygun olmalıdır. Eğer ki amaç yerine sınırlar önemli olsaydı ve bunda katılık gerekseydi, Allah ayeti ona göre indirirdi. Kapanmayı temel olarak bu iki ayet tarif etmektedir. Kapanmayı tarif etmemesine rağmen, kadınların giyimine değinen son ayetse 24Nur suresi 60. ayettir:

Nikah arzuları kalmamış, hayızdan kesilen kadınların süslerini göstermeye çalışmadan siyablarını (giysilerini) çıkarmalarında kendilerine bir günah yoktur. Sakınmak için iffetli davranmaları onlar için daha hayırlıdır. Allah İşitendir, Bilendir.

24 Nur suresi 60

Bu ayette geçen “siyab” kelimesi de hiçbir şekilde belli bir yerden belli bir yere kadar olan bölgeyi kapatan bir elbise manasına gelmez. Bu ayetten, belli bir yaşa gelmiş kadınların, kıyafetlerine daha az dikkat edebileceğini anlıyoruz.

SICAKTA BAŞIN ÖRTÜLMESİ KÜLTÜRELDİR

Görüldüğü gibi Kuran’ın tarif ettiği kapanmada, İslam adına bugün uygulanan kapanma şekillerinin, peçelerin, çarşafların, başörtülerinin tarifi yoktur. Yani bunların temeli dinimiz değil, örflerin, geleneklerin dinselleştirilmesidir. Peygamberimiz’in döneminde erkek, kadın birçok kişinin gelenek olarak başını örttüğü söylenir. Kıyafetlerin giyilişindeki temel sebeplerden birinin sıcaktan korunma olduğunu 16 Nahl suresi 81. ayette söylemektedir. Sıcak yörelerde başı örtmek, böylece güneşin etkilerinden, güneş çarpmalarından korunmak birçok sıcak iklimli bölgenin kültüründe vardır. Fakat ne yazık ki dinimizde kadının başının kapanması geleneği farzlaştırılmış, erkeğin başına sarık takması da sarıklı namaz kılanın 70 kat daha fazla sevap alacağı izahlarıyla dîni bir kıyafete dönüştürülmüştür. Oysa ne erkeğin sarığının, ne kadının başını örtmesinin Kuran’da geçmemesi, bunların dinsel bir nitelikleri olmadığının delilidir. Allah isteseydi “Erkekler sarıkla namaz kılsın” veya “Kadınlar saçlarının tek teli gözükmeyecek şekilde başörtüsü taksın” izahlarıyla konuya açıklık getirirdi.

Günümüzde başörtüsü için yapılan şamatayı ve eylemleri görenler Kuran’da geçmeyen bu hükmün İslam’ın en temel hükümlerinden biri olduğunu, Kuran’da ısrarla üzerinde durulduğunu sanmaktadırlar. Geleneğin savunulması, radikal hareketlerin karşı radikalizmi artırması, başörtüsünü birçok kere gündemin birinci maddesi yapmıştır. Başörtüsünü ısrarla savunup eylemler yapanlara, her eylemin, zıtlaşmanın sonunda, uğrunda bu kadar zahmete katlandıkları şeyin, din değil de gelenek olduğunu anlatmak daha da zorlaşmaktadır. Yapılan her eylem akıllı düşünmeyi, objektifliği kenara bıraktırıp, akılcılık, Kuran’ı samimi değerlendirme yerine örfe sahip çıkmayı, inadı ön plana aldırmaktadır. Başörtüsü yüzünden okulundan ayrılan bir kıza, “Başörtüsü diye, pardesülü kapanma diye bir şey dinde yok, sen din adına Arap örf ve adetlerine, Emevi ve Abbasi döneminin uydurmalarına sahip çıkıyorsun” deyince o kız sizi ne kadar objektif değerlendirebilir? Bu yüzden hepimiz dinci yobazlık kadar, kişisel hak ve özgürlükleri kısıtlayan; başörtüsü, kıyafet yasağı gibi gereksiz uygulamalarla insanları radikal çizgilere iten yasaklamacı kafalarla da mücadele etmek zorundayız. Çünkü bu kafalar ancak dinci yobazlığın ve radikalizmin artmasına sebep olurlar.

KADINLARI POŞETE SOKMA

Kuran’da gerekli malzemeyi bulamayan gelenekçilik , uydurma hadislerle, uydurma yorumlarla, mezhep izahlarıyla kadınları poşete sokulmuş şekilde kapatacak malzemeyi türetmiştir. Kuran’da 33Ahzab suresi 52. ayette Peygamber’in, bu ayetin inişinden itibaren güzelliği hoşuna giden bir kadın dahi olsa, artık evlenmesinin helal olmadığı söylenir. Demek ki Peygamber’in döneminde kadınların kıyafetleri kimin ne kadar güzel olduğunu bilmeyi engellemiyordu. Oysa mezheplerin izahlarındaki çarşaftan, peçeden, başörtüsünden hangi hanımın ne kadar güzel olduğu nasıl anlaşılabilir? Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da Kuran’ın gözardı edildiğini görüyoruz.

Her zaman olduğu gibi uydurma hadislerle dolu kitaplardan ise, işe gelen hadis alınmış, işe gelmeyen hadis görmezlikten gelinmiştir. Oysa hadis külliyatında Peygamber döneminde kadın ve erkeklerin aynı kaptan abdest aldıkları da geçer.(Bakın Buhari, vudu 43Ebu Davud, taharet 39 İbni Mace, taharet 36Nesai, taharet 56) Abdeste konu yerler ayak, dirseklere kadar eller, yüz ve baş olduğuna göre bu hadisten kadınların erkeklerle karışık ve başı açık oldukları anlaşılır. Oysa gelenekçi İslamcılık bu hadisi yorumlayarak atar ve kendi kafasına uygun diğer malzemelere sarılır. Peki madem kadının sizin söylediğiniz şekilde kapanmasının açık bir hüküm olduğunu söylüyorsunuz, niye ayrı ayrı kapanma şekillerini savunuyorsunuz? Neden kiminiz peçe farzdır, kiminiz ise değildir diyor? Neden kiminiz kadınların elleri gözükemez deyip yazkış kadınlara eldiven giydiriyor da, kiminiz kadınların elleri gözükebilir diyor? Neden kiminiz çarşaf dışında hiçbir şeyle kapanılamaz diyor da, kiminiz pardesü ile de olabilir diyor? Hiç şüphesiz kesin sınırlı bir hüküm olsa, böyle ayrı ölçüler çıkmazdı. Tüm bu ayrı ölçüler, hükümler kapanma konusunda geleneklerin, örfün, Emevi, Abbasi döneminin kadına bakış açısının dinselleşmesinin neticeleridir. Her bir ayrı kapanma modeli de “Allah’ın isteği tam budur.” diye savunulup sanki Allah’ın aynı konuda beşon tane ayrı görüşü varmış gibi bir komedi ortaya konulmuştur. Allah’ın kadınların giyinmesi konusundaki hükmü yukarıdaki 3 ayette bellidir ve bunlardan anlaşılan neyse kadının giyim tarzı öyle olmalıdır. Verilen esneklik de, tam bir sınırın olmaması da muhakkak hikmetlidir. Çünkü Kuran’ı indiren hikmetli olan Allah’tır ve Allah bu dini yüzlerce yıllık zaman dilimine, apayrı kültürlere, apayrı adetlere, apayrı iklimlere indirmiştir. Ayetlerdeki esneklikler dinimizin her şart ve zaman dilimine uyumunu sağlayan Allah’ın rahmet ve hikmetleridirler. Emeviler’in, Abbasiler’in kendi görüşlerini dondurup, Allah’ın görüşünü kendi bakış açılarına hapsetmeye çalışmalarından dinimizi kurtarmak hepimizin Allah’a karşı borcudur.

TEK GÖZ İZAHI

Buraya kadar Kuran’ın kapanma ile ilgili ayetlerini gördük. Şimdi de gelenekçilerin vardığı uçuk sonuçları görelim: Şafii ve Hanbeli mezheplerinde kadının istisnasız tüm vücudu her zaman kapanması gereken bölgedir (yüz ve eller de dahil). Hanefi ve Maliki mezheplerinde ise bir tek eller ve yüz, o da fitne olmayan koşullarda açık olabilir.(Sabuni Tefsirul Ayatil Ahkam 2/154,155) Es Suddi: “Kadın gözlerinden birini ve yüzünün açık kalan göz kısmındaki tarafını kapatır. Sadece bir göz açıkta kalır.” Ebu Hayyan: “Endülüs’te adet böyle idi. Kadının bir gözünden başka hiçbir yeri görünmezdi.”( Ebu Hayyan, El Bahrul Muhit) Şafii imamları kadının kesilmiş olan tırnaklarına dahi bakmayı yasaklamışlardır.(İbni Hacer el Heytemi, İslam’da Helal ve Haramlar 2/13) İslam’ın kadına farz kıldığı örtünme kadının yüzünü de içine almaktadır.(Fıkhus siyre sf:240) Kadının, yabancı erkeğin göğsüne, sırtına, bacağına lezzet korkusu olmasa bile bakması caiz değildir. Yüz ise fitne açısından ayaktan, saçtan ve bacaklardan daha ileridedir. Bu kısımlara bakmak ittifakla haram olduğuna göre, yüze bakmak da evveliyetle haram olması gereken bir fiildir. (Sabuni, Revai 2/156)

Gelenekçilikte varılan uçuk sonuçlar saymakla bitmeyecek kadar çoktur. Yukarıda gördüğümüz gibi bırakın kadının komple kapanması gerektiği, kadının kesilen tırnağının bile görülemeyeceği iddialar arasındadır. Tüm bu izahları yapan gelenekçilerin sanki dinin tek kaynağının Kuran olduğunu kabul ediyorlarmış gibi “hımar” kelimesini ve ayetleri çekiştirip, Kuran’ı kendi kafalarındaki modele örnek gösterme çabaları şaşılacak bir tutumdur. Asıl sorun kadının kalktığı yere oturulamayacağını, hiçbir yönetici vasfı olmadığını, erkeğin kölesi gibi olması gerektiğini, kadınların çoğunun cehennemlik olduğunu zanneden zihniyette olmaktır. Başörtüsü ve diğer kapanma çeşitleri kitabın 21. bölümünde gördüğümüz zihniyetin sonucudur. Fakat günümüzde başörtüsünün özel bir yer kazanması mevcut gösteri ve eylemlerin neticesidir. Yoksa başörtüsünün kadının kalktığı yere oturulamayacağı izahından bir farkı yoktur. Başörtüsünün bu kadar tartışılması çağımıza mahsustur. Çünkü uydurmaların ortaya atıldığı ilk dönemlerde tartışma konusu “Kadının hangi bölgelerinin dışındaki yerler gözükebilir?” şeklindeydi. Tartışma “Tek göz mü, çift göz mü, tamamen peçe ile mi?” şeklindeydi. Bu dönemde kadınları tamamen kapatanların çoğu başörtüsü değil, çarşaf gibi tepeden tırnağa örtüleri kullanıyorlardı. Görüldüğü gibi başörtüsünü “hımar” kelimesiyle açıklamaya kalkmak yeni bir gayrettir. Daha eski yıllarda “hımar”ı peçe şeklinde tanımlama gayretleri, bugünkü başörtüsü gayretlerinin önündeydi! Aslında Kuran bu izahların hiçbirine geçit verecek izahlar içermez. Yoksa Kuran kesilen tırnağınızı göstermeyin mi diyor? Kuran peçe ile yüzünüzü örtün mü diyor? Kuran’da saçınızın tek telini göstermeyin deniyor mu? Saçın kapanmasına dair bir açıklama var mı? Peki, başınızı örtün diye hiçbir ifade var mı? Madem ki Kuran’da tüm bu izahlar yok samimi bir şekilde Kuran dışı kaynakları kullanıp bu uygulamaları çıkardığınızı itiraf edin. Kuran’ın kadınların giyimiyle alakalı 3 ayeti de, diğer izahlar da ortadadır. Hiç olmazsa kendi fikriniz içinde samimi olun, Kuran’ı çekiştirmeyin. Ayrıca şunu da belirtelim ki Kuran’da namaz kıyafeti diye ayrı bir kıyafet yoktur. Başörtüsü, peçe, çarşaf diye dinimizde bir şey olmadığına göre, elbette ki namazda da bunları giymenin bir mecburiyeti yoktur.

FUTBOL OYNAYAN ERKEKLER SEYREDİLEBİLİR Mİ?

Gelenekçiler kadınların kapanması ile ilgili bu izahları yaparken, erkekler için de Kuran’da olmayan birçok zorluk getirmişlerdir. Erkeğin diz ile göbek arasını örtmesinin farz olduğu kimi mezheplerin uydurmasıdır. Gerçi Peygamber’in baldırının gözüktüğüne dair de hadis vardır ama, bazı mezhep imamları öbür hadisi beğenip erkeğin baldırı ile dizinin arası gözükemez demişlerdir. Üstelik erkeklerin birbirinin diz ile göbek arasına bakmasının da haram olduğuna kanaat getirilmiştir. Bu izaha göre futbol, basketbol gibi erkeklerin şortla oynadığı oyunları da seyretmek haram olur. Türkiye’de yaygın olan Hanefi mezhebinin koyu savunucusu televizyonlar, kendi mezheplerine göre haram olmasına rağmen; futbol, basketbol gibi sporların maçlarını hiç çekinmeden göstermektedirler. Bu da bizce bu grupların kendi inançlarında ne kadar samimi olduklarının bir göstergesidir! Erkeklerin sarı ve kırmızı giyemeyeceği de yine mezheplerin İslam’ının uydurmalarından birisidir.(Bakın Müslim libas 27 ve Mişkat 2/1247) Erkeklerin parlak olanlarının peçe giymesi gerektiği izahı da gelenekçi eserlerdeki bir izahtır. Sakal konusunda yapılan izahlar ise tam bir felakettir. Diyebiliriz ki kadında nasıl başörtüsü uydurma bir dîni sembole dönüştürülmüşse, erkekte bu sembolün bir karşılığı varsa o da sakaldır.

Sakal bırakmak sünnet, başörtüsü farzdır izahları yapılabilir, ama sakalı bırakmaya sünnet diyenler garip bir mantıkla kesmeye haram demişlerdir. Türkiye’ye hakim olan en büyük mezhep Hanefiliğe ve diğer mezhepler Maliki’ye, Hanbeli’ye göre sakalı kesmek haram görülmüştür. (Halil Günenç, İslam’da Kılık Kıyafet ve Örtünme sf:177) Tabi ki diğer uydurmalar gibi erkeklerin sakal bırakması gerektiğine dair bir izah Kuran’da yer almaz. Fakat mezheplerin İslam’ını savunanlar: “Allah sakal çıkarıyor, sen kesiyorsun. Sonra Allah yine sakal çıkarıyor, sen Allah’la savaşıp bir daha kesiyorsun...” gibi enteresan açıklamalarla sakalı kesmenin, Allah’la savaşmak anlamına geldiğini halka anlatmaktadırlar. Allah’a şükür ki Allah kitabı Kuran’da her türlü detayı verdi ve böyle saçma uygulamaları savunan fıkıh ve hadis kitaplarına bizi muhtaç etmedi. Ne mutlu Kuran’ın yeterliliğini anlayanlara. Ne mutlu Kuran’a güvenenlere.

Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?

29 Ankebut Suresi 51

 

Tarih: 9 Kasım 2008, 14:24 - İp: 78.***.**5.163
pazarbey
pazarbey (Avukat)
Kütahya / Amatör

Potera iyi hoş yazmışsın ama Atatürkün eşide çarşaflı idi unutma bunuda.
Ayrıca Kuranda herşey yazmayabilir. Veya yazandan ne anlanması gerektiği Sünnette yer alır.
Sünneti tamamen reddeden bu sapıkça anlayış hiçte hoş değil. Kimseninde buna inandığı yok.
Allah 3 büyük dinde kadınlar için başı örtmeyi emretmiş. Yahudi ve Hristiyanlarda başını örtüyor.
Hatta Avrupada hala başını örten hristiyonlar var. Yahudilerde.

 

Tarih: 9 Kasım 2008, 14:33 - İp: 88.***.**9.182
potera
potera (üye)
İstanbul / Meraklı

Sevgili pazarbey Kadınlara yönelik düzenleme ise 12 Eylül darbesinin ardından yaşanan askeri rejim döneminde çıkarıldı. Ben kadınlarımıza kapanmayı yakıştıramıyor değilim anlamadın. Dİkkat edelim Refah partisinin kurulmasıyla başladı bu söylemler. Bir iki gün önce bir anket açıklandı AKP %20 ye düştü diye DÜn erdoğan yine çıkardı yok başörtüsü yok üniversiye diye baktılar oy kaybediyorlar bunlar böle.

Bakın kapanmak isteyen kapanabilir ama türkiye öle çıkar odakları oluşmuş ki tarikatlar var ya tarikat ne demek S.A.V. Hz. Muhammet bile demiş ki Yüce Allah'la aranıza kimseyi koymayın diye. Bunlar Tarikat liderlerinin eteklerini öpüyor oda Kul be adam napıyorsun sen?

Bunların amaçları farklı lütfen bu yazıyı buraya kopyalıyan arkadaşa birşey demek istiyorum bu yazıyı okumadan önce yazıyı yazan yazarın gazetesi, dergisi ve bunları finanse edenleri iyice bir araştırması lazım.

Orduya yönelik bu kışkırtmalar VAtan saolsun dememeye başlattı halkımıza. Nereye gidiyoruz. Temel amaç Türk ordusunu güçsüz bırakma taktiğidir.
BUnu yapanlarda şeriatçi kesim ama anlamıyorlar. BUNU AÇIKÇA SÖYLEYEYİM TÜRK ORDUSU OLMAZSA MÜSLÜMANLIĞI KORUYACAK BİR ORDU KALMAZ. BU LAFIMI KAFALARININ BİR YERİNE KAZISINLAR.

 

Tarih: 9 Kasım 2008, 15:11 - İp: 78.***.**5.163
mechul75
mechul75 (Objektif)
İstanbul / Amatör

Baş örtüsü konusunda tsk yı hedef alanlar neden acaba baş örtüsünü siyasi bir sembol haline dönüştürenleri görmezler.

 

Tarih: 9 Kasım 2008, 15:25 - İp: 78.***.**2.223
okyanus.
okyanus. (üye)
İstanbul / Profesyonel Fotoğrafçı

Türbanı velevki siyasi simge haline getirirseniz bunlar normaldir. Cumhuriyete laikliğe Atatürk rejimine düşmanlığın bayrağı haline getirilmiş bir simge niye içeri alınmıyor diye sormak da abes. Başını normal örtenler içeri alınıyormuş zaten sorun ne.

Ha bu nazımın yazdığı haber doğrumudur onu da bilmiyorum. Vakit gazetesinden alınmışa benziyor.

 

Tarih: 9 Kasım 2008, 15:48 - İp: 88.***.**4.193
makara
makara (üye)
İstanbul / Özel Gün Fotoğrafçısı

kılık kıyafet devrimi var kardeşim ne diyosun sen
halkın ne giyeceğine bir baba misali devlet karar verir.
gerekirse kulağından tutar terbiye eder.
normal ülkelerde devlet halkı korurken burda devlet kendisini halkına karşı korur. giydiği elbise tehdittir çünki
atatürk bi fiil örtüyü kaldırdığını söylemiş olsa bile
allah ne dedi ise aslolan o dur. bu yüzden yasalarda olsun olmasın kişisel hak ve özgürlüklere kimsenin ipotek koyma hakkı yoktur .

 

Tarih: 9 Kasım 2008, 16:12 - İp: 78.***.**2.221
dadasnazim
dadasnazim (üye)
İstanbul / Amatör

okyanus....

bu haber "bugün" gazetesinin 1.sayfasında var.....

"Cumhuriyete laikliğe Atatürk rejimine düşmanlığın bayrağı haline getirilmiş bir simge"

yukardaki kanıya nasıl varıyor......

birileri bunu siyasi simgeye dönüştürmüşse benim ne suçum var......fillerin kavgasında ezilen çim niye ben olayım.....

mechul75....

tsk eleştirilemez bir bu kurum mu.....tsk nın hiç yanlışı yok mu....tsk nın bir yanlışını dile getirmek tsk düşmanlığı mı oluyor.......vatan hainliği mi oluyor....

unutmayın bu vatana yüzlerce şehit vermiştir sizin o siyasi simge dediğiniz kıyafeti giyen anneler.....seve seve de yüzlerce de verir.....

ben "o zaman bizide askere almasınlar" sözünü de benimsemiyorum......bu vatan benim sadece onların değil......seve seve askere gider gerekirse seve seve canımı feda ederim......

saygılar

 

Tarih: 9 Kasım 2008, 16:18 - İp: 85.***.**3.140
okyanus.
okyanus. (üye)
İstanbul / Profesyonel Fotoğrafçı

Nazim bence bu durumun sorumlusu, dini ticarete çıkarlarına alet etmekle yetinmeyip siyasete de alet eden sizin muhafazakar dediğiniz politikacılar.

80 öncesinde başörtülü yokmuydu. Belki bugünkünden daha da çoktu. Ama o zaman türban sorunu yoktu. Başörtüsü sorunu da yoktu. Çünkü siyasete alet edilmemişti. Atatürk karşıtlığının rejim karşıtlığının sembolü olmamıştı. O zamanlar daha keşke ingiliz işgali altında yaşasaydık diyen türbanlılar peydah olmamıştı.

Dini her türlü dünyevi ihtiraslarına alet edenlerdir bunun sorumlusu. Yoksa herşey kendi doğallığı ve samimiyeti içerisinde yaşansaydı bugünkü sorunlar ortaya çıkmazdı.

 

Tarih: 9 Kasım 2008, 16:28 - İp: 88.***.**4.193
makara
makara (üye)
İstanbul / Özel Gün Fotoğrafçısı

tabi eskiden türban sorunu yoktu şimdi var
eskiden benim bıyıklarım çıkmıyodu ben kösemiydim ?
eskiden don lastiği yoktu insanlar donsuzmu gezerdi
eskiden yokmuş
eskiden türbanı siyasi simge diye etiketleyen de yoktu bir zamanlar insanlar özgürce giyinirdi bu coğrafyada
sonra medeniyet geldi. işte halimiz.

 

Tarih: 9 Kasım 2008, 16:30 - İp: 78.***.**2.221